Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/17117 E. 2020/1822 K. 12.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/17117
KARAR NO : 2020/1822
KARAR TARİHİ : 12.03.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, tefecilerden aldığı borç nedeniyle zor duruma düştüğünü, bu sırada maliki olduğu 3 numaralı bağımsız bölümün elinden alınmasını engellemek için taşınmazı eşinin kardeşi olan davalıya devrettiğini, temlikten sonra dahi taşınmaza ilişkin kredi borcunu ödemeye devam ettiğini, ancak davalı ve dava dışı eşinin hileli hareketlerine maruz kaldığını sonradan anladığını, konu ile ilgili ceza soruşturmasının devam ettiğini ileri sürerek davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescili isteminde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, davalının kendi muvazaasına dayanarak hak iddia edemeyeceğini, temlikin usule uygun olarak gerçekleştirildiğini, kardeşinin davacı ile evli olması nedeniyle oturdukları dava konusu evin başkasına satılmasını istemediği için satın aldığını ve ödemelerin devam ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kimsenin kendi muvazaasına dayanarak hak iddia edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delilerden; davacının, adına kayıtlı 3 numaralı bağımsız bölümü 24.02.2015 tarihinde bizzat 92.500,00 TL bedelle davalıya satış suretiyle temlik ettiği, davacının davalının kız kardeşi ile evli olduğu ve yargılama sırasında boşandıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere HMK’nın 33. maddesi (1086 sayılı HUMK m.76) hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
Somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçiminden hile hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Ne var ki, mahkemece yukarıdaki ilkeler göz önünde bulundurularak hüküm kurmaya elverişli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleme olanağı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca tarafların bildirdiği tüm deliller toplanarak temlikin hileli olup olmadığının saptanması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, hatalı hukuki nitelendirme ve eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12/03/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.