Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/16975 E. 2020/2229 K. 04.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/16975
KARAR NO : 2020/2229
KARAR TARİHİ : 04.06.2020

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları Hüseyin Topak’ın maliki olduğu 1530 ada 7 parsel sayılı taşınmazını 01.04.2004 tarihinde ikinci eşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, davalı ile mirasbırakanın 30.12.2003 tarihinde evlendiğini, davalının alım gücü bulunmadığı gibi mirasbırakanın da mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının olmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemişlerdir.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, mirasbırakan ile evlendiği sırada sahibi olduğu ziynet eşyalarını mirabırakana verdiğini, onun da borçlarını ödediğini, ayrıca evlilik sırasında yaşlı ve rahatsızlıkları bulunan mirasbırakana bakacağı yönünde anlaştıklarını ve ölünceye kadar da baktığını, her türlü ihtiyacı ile ilgilendiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu …ın 13.06.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak ilk eşi Havva’dan olma davacı çocukları …,..,…,..,…,..,…,…ve dava dışı çocukları … ve Veysel ile 30.12.2003 tarihinde evlendiği ikinci eşi davalı …’ı ( 1972 doğumlu ) bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu dava konusu 1530 ada 7 parsel sayılı taşınmazını ( 295 m2 – arsalı kerpiç ev ) 01.04.2004 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği kayden sabittir.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın ölümü ile 177 parsel sayılı taşınmazın tamamı ( 83.000 m2 – tarla ) ile 23 parsel sayılı taşınmazın ¾ payını ( 20.000 m2’lik tarla ) mirasçılarına bıraktığı, mirasbırakanın aralarında 38 yaş farkı bulunan davalı ile 30.12.2003 tarihinde evlendiği ve dava konusu taşınmazı da kısa süre sonra 01.04.2004 tarihinde davalıya devrettiği, dinlenen tanık beyanları uyarınca davalının evlilik birliliğin devamı için mirasbırakandan bir taşınmaz istediği, mirasbırakanın da davalıyı eve bağlamak için çekişmeli taşınmazı devrettiği, bu hususun davacı tanıklarınca beyan edildiği, yukarıda açıklandığı üzere muris muvazaasına dayalı davalarda mirasbırakanın gerçek irade ve amacının önemli olduğu ve mirasbırakanın mirastan mal kaçırma amacı ile hareket etmesi gerektiği, ne var ki eldeki davada mirasbırakanın mal kaçırmak için değil, davalıyı evine bağlamak için hareket ettiği, ayrıca geriye azımsanmayacak miktarda taşınmaz bıraktığı, mirasbırakanın mal kaçırma amacı ile hareket etmesi halinde bu taşınmazları da devretmesinin mümkün olduğu, ne var ki bu şekilde hareket etmediği, ayrıca mirasbırakanın davacı çocuklarından mal kaçırmasını gerektirecek bir amacın ortaya konulamadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan olgu ve ilkeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde; mirasbırakanın çekişmeli temlik ile mirastan mal kaçırma amaçlı hareket etmediği, aksinin de davacı tarafından 4721 sayılı TMK’nin 6. ve 6100 sayılı HMK’nin 190. maddesi uyarınca kanıtlanamadığı saptanmıştır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.