Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/1616 E. 2018/14984 K. 28.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1616
KARAR NO : 2018/14984
KARAR TARİHİ : 28.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tecsil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, 2741 parsel sayılı taşınmazın 06.07.2007 tarihinde ½ şer paylı olarak … ve davalı tarafından satın alındığını, taşınmazın satış bedelinin tamamının muris tarafından ödendiğini, bu işlem tarihi itibariyle davalı …’ın herhangi bir gelirinin bulunmadığını, mirasbırakanları ….’ın ½ payını, 13/05/2009 tarihinde ikinci eşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın muris…’a ait 1/2 hissesinin 13/05/2009 tarihli satış işlemi ile …’a devrine ilişkin işlemin geçersizliğinin tespiti ile oluşan tapu kaydının iptaline ve taşınmazın 1/2 payının mirasbırakan adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu taşınmazı 1/2’şer paylı olarak 06/07/2007 tarihinde muris ile birlikte satın aldıklarını, ancak taşınmazın satış bedelinin tamamını kendisinin ödediğini, satış işlemi için muris…’a 04/07/2007 tarihinde 29.816,43 TL havale edildiğini, murisin de bu nedenle 1/2 hissesini kendisine 13/05/2009 tarihinde devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1941 doğumlu mirasbırakan….’ın 03.03.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma davacı çocukları ….,… ve …. ile ikinci eşi davalı …’ın kaldıkları, çekişme konusu 2741 parsel sayılı taşınmaz ½ şer paylı olarak muris ve davalı adına kayıtlı iken, murisin, adına kayıtlı ½ payını 13.05.2009 tarihinde satış yolu ile davalıya temlik ettiği, mirasbırakanın adına kayıtlı 5 parça daha taşınmazının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK’nun 190. maddesi ve TMK’nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın dava konusu taşınmazdaki payını temlik ettiği tanık beyanlarıyla temlikin muvazaalı yapıldığı ve mirasbırakanın davacılardan mal kaçırmasını gerektirir bir durumun varlığının kanıtlanamadığı öte yandan mirasbırakan terekesinde başkaca taşınmazlarının da bulunduğu görülmektedir.
Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacıların muvazaa iddiasının ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur. Temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.