Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/16033 E. 2020/3256 K. 30.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/16033
KARAR NO : 2020/3256
KARAR TARİHİ : 30.06.2020

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.06.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat …, Avukat … ile temyiz edilen dahili davalılar vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan … ile oğlu …’nun davalıdan aldıkları borçun teminatı olarak, borç ödendiğinde geri verilmek üzere mirasbırakan …’nun maliki olduğu 915 ve 916 parsel sayılı taşınmazları davalıya devrettiklerini, bu hususa dair … ile davalı arasında 25.12.2005 tarihli sözleşme imzalandığını, borç ödendiği halde davalının 915 parsel sayılı taşınmazı iade etmesine rağmen 916 parsel sayılı taşınmazı iadeye yanaşmadığını ileri sürerek, 916 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adlarına tescile, olmadığı takdirde bedele karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, davacıların dava ehliyetinin bulunmadığını, 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, satış işlemlerinin gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, 25.12.2005 tarihli sözleşmenin taşınmazın devir tarihinden sonra kayıt maliki olamayan mirasbırakan …’ın oğlu … ile davalı arasında düzenlendiği, inançlı işlem şartlarını taşımadığı, yazılı delil başlangıcı kabul edilse bile belge içeriğindeki ödemelerin yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 916 parsel sayılı taşınmazın 18063/24729 payı davacıların mirasbırakanı … adına kayıtlı iken dava dışı vekili … tarafından 15.06.2005 tarihinde davalıya satış suretiyle devredildiği, 01.06.2006 tarihli imar uygulaması işlemi ile 677 ada 3, 672 ada 1, 673 ada 1, 677 ada 1 parsel sayılı taşınmazların tamamının, 671 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise 825/2400 payının davalı adına tescil edildiği, davalı … ile mirasbırakan … arasında düzenlenen 25.12.2005 tarihli belgeye göre dava dışı 915 parselin satışı yapıldığı zaman 700.000 doların davalıya satış yapılan banka tarafından nakten veya bloke çek olarak ödeneceğini, … Metal’in ayrıca bu parsel için 100.000 dolar çek vereceğinin, arsayla ilgili ödemenin tamamının alınmış olacağının, 916 parsel sayılı taşınmazın satışı yapıldığı zaman 700.000 Doların nakten veya bloke çek olarak satış anında ödeneceğinin, bakiye 100.000 doların 05.06.2006 tarihli … Metal firmasının çekinin alınacağının, bu parsel ile ilgili ödemenin tamamının yapıldığı, başka bir alacağın kalmadığının, yine davalı tarafından imzalanan 29.12.2005 tarihli belgede 915 parselin satılmış olup …’ya 25.12.205 tarihinde yapılan protokol gereği 700.000 Dolar ile iki adet 50.000,00 TL bedelli çekin alındığının, davalı ile muris … arasında imazalanan 26.09.2007 tarihli belgede ise davalının Şekerpınardaki arsayı sattığı gün aynı anda …’dan (muris) 2.500.000,00 TL peşin yahut bloke çek alacağı, …’ın davalıda bulunan toplam çeklerinden 265.000,00 TL’yi davalının tahsil edeceği geri kalan bütün çeklerin …’a verileceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Başka bir deyişle, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Anılan İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur.Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.Somut olayda; davalı …’in imzasını taşıyan 25.12.2005, 26.09.2007 ve 29.12.2005 tarihli belgeler birlikte değerlendirildiğinde 25.12.2005 tarihli belgenin inançlı işlemin belgesi olduğu konusunda kuşku yoktur.Hal böyle olunca; yukarıdaki ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılmak suretiyle davacıların davalıya borcu bulunup bulunmadığının tespit edildikten sonra borç yok ise davanın kabulüne, var ise TBK.’nın 97. maddesi gereği davacılara borcun ödemeyen miktarını mahkeme veznesine depo etmesi için süre tanınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacılar vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen dahili davalılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.