Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/16003 E. 2020/3251 K. 30.06.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/16003
KARAR NO : 2020/3251
KARAR TARİHİ : 30.06.2020

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.06.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil … geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı … gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, kayden maliki oldukları 193 ada 2-3- 8 ve 11 parsel sayılı taşınmazlarını torunları olan davalının dava konusu taşınmazlar üzerine turistik evler ve petrol tesisi kuracağını, bu yüzden kredi çekmesi gerektiğini söyleyerek kendilerini aldatması nedeniyle davalıya temlik ettiklerini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı katıldığı duruşmada, dava konusu taşınmazları davacıların rızaları ile bedeli karşılığında kendisine sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın, hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gibi iddiaların da ispat edilemediği gerekçesi ile reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 193 ada 2 ve 8 parsel sayılı taşınmazların tamamı davacılardan …, 193 ada 3 parsel sayılı taşınmaz davacı … adına kayıtlı iken 05.02.2013 tarihli satış işlemi ile davalı torunları …’a devredildiği, yine dava konusu 193 ada 11 parsel sayılı taşınmazın 9/10 payının 12.03.2013 tarihli satış işlemi ile davalı adına kayıtlı olduğu, ancak bu taşınmaza ilişkin resmi satış senedinin dosya kapsamında yer almadığı, UYAP ortamından alınan nüfus kayıtlarına göre , davacı …’nin 15.02.2017 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak davacı eşi … ile dava dışı çocukları …, …, … ve …’ın kaldıkları, davalı …’un temyiz aşamasında dosyaya sunduğu 23.06.2020 tarihli dilekçesinde davacı … ile aralarında imzaladıkları “Taahhüt ve Sözleşme” başlıklı belgeye göre dava konusu taşınmazlardan 193 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların davacıya devredileceği, davacı adına kayıtlı dava dışı bir kısım taşınmazların ise davalıya devredileceği hususlarının kararlaştırıldığı, yapılacak bu devirler sonucunda tarafların karşılıklı olarak açtıkları davalardan feragat edileceği hususunun imza altına alındığı, sözleşmede yer alan dava konusu taşınmazlardan 3 parselin diğer davacı …’ye ait olduğu, ancak taraflar arasında imzalanan “Taahhüt ve sözleşme” başlıklı belgede davacı …’nin veya mirasçıların imzasının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Bilindiği üzere; Türk Borçlar Kanunu’nun 39/1. maddesi “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onaylamış sayılır. ” şeklinde düzenlenmiştir.Somut olaya gelince, davacıların hileye maruz kaldıklarını öğrenme tarihi ile ilgili hükme yeterli araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleme imkanı yoktur. Hal böyle olunca; öncelikle dava konusu taşınmazlardan 193 ada 11 parsel sayılı taşınmazın devrine ilişkin resmi senedin getirtilmesi, davacıların hileyi öğrenme tarihlerinin tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, sürenin geçtiğinin tespit edilmesi halinde davanın reddine karar verilmesi, aksi halde yukarıda belirtilen ilke ve olgular ile davalı tarafından temyiz aşamasında sunulan “Taahhüt ve Sözleşme” başlıklı belge bir arada değerlendirilerek araştırma ve inceleme yapılması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davacıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.