Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/1502 E. 2018/15314 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1502
KARAR NO : 2018/15314
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ-TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı kardeşi …’ın kendisini kandırarak eşi olan diğer davalı … adına alınan vekaletnamenin kötüye kullanılması suretiyle 2839 nolu parseldeki payını adına intikalini sağladığını ileri sürerek tapu iptali-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini saunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Getirtilen kayıtlardan, davaya konu 2389 nolu parsel sayılı taşınmazın elbirliği halinde davacı …, …ve … adlarına kayıtlı iken; davacının taşınmazdaki iştirak payının, vekili olan davalı …(… karısı) tarafından bilvekale olarak kocası olan diğer davalı …’a 13.11.2014 tarihli resmi akitte satıldığı; aynı akitte, davacı ile davalı …’ın anneleri olan …ın da iştirak payını bizzat oğlu …’a sattığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda(TBK) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390. maddesi) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir(TBK’nin 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, değinilen ilkeleri karşılar içerikte bir araştırma yapılmamış, “davacı her ne kadar davalının kandırarak dava konusu … Köyü 2839 Parseli satın aldığını iddia etmiş ise de, bu durumun kanıtlanamadığı, ortalama bir insanın verdiği vekaletnameyi okuyarak vermesi gerektiği, satış senedinde şahitlerin de olduğu ve satış senedini okuduklarına dair davacı ile şahitlerin imzası olduğu, tarafların mal paylaşımı hususunda aralarında olan çekişme nedeniyle böyle bir davanın açılmış olacağı” gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Hal böyle olunca; taraf delillerinin toplanması, bu arada mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılıp çekişmeli payın dava ve satış tarihleri itibariyle değerinin saptanması, ondan sonra tüm dosya içeriği yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek vekil olan davalı … ile kocası davalı …’ın davacıyı zararlandırma

kastıyla el ve işbirliği içerisinde hareket edip etmediklerinin açklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.