Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/1290 E. 2017/2195 K. 27.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1290
KARAR NO : 2017/2195
KARAR TARİHİ : 27.04.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, muris kardeşi …’nın kayden maliki olduğu dava konusu 16183 ada 1 parselde kayıtlı 50 numaralı dubleks meskeni ölümünden çok kısa bir süre önce 10.10.2012 tarihinde 79.000,00 TL bedel karşılığında davalıya tapuda satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, devir tarihinde murisin akıl sağlığı yerinde olmadığından hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, ayrıca yapılan temlik işlemlerinin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını, murisin taşınmazı satmaya ihtiyacının olmadığı gibi taşınmazın satış bedeli ile gerçek bedeli arasında fahiş fark bulunduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalı, temlik işlemleri sırasında murisin akıl sağlığının yerinde olduğunu, taşınmaz karşılığında murise 175.000,00 TL bedel ödediğini, tapuda taşınmazın rayiç değerinin gösterildiğini, muvazaanın bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ehliyetsizlik iddiası yönünden murisin işlem tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunduğu, muvazaa iddiası yönünden ise davacının saklı payının olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 27.01.2013 tarihinde vefat eden muris …’nın, maliki bulunduğu 50 nolu bağımsız bölümü 10.10.2012 tarihli akitle, satış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, söz konusu işlemin murisin tasarruf ehliyetine haiz olmadığı bir dönemde yapıldığını ileri sürmüş; ayrıca değinilen işlemle murisin mirasçılardan mal kaçırdığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuki ehliyetsizlik iddiası yönünden, Adlı Tıp Kurumu… Dairesinden alınan 31.03.2015 tarihli raporunda murise ait sağlık raporları tartışılarak görüş bildirilmiş olması karşısında, taşınmazın temlik tarihinde murisin hukuki ehliyete haiz olduğu saptanarak, anılan hukuki sebep yönünden davanın reddedilmiş olması kural olarak doğrudur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazının, reddine.
Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı ayrıca muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak da talepte bulunmuş olup, mahkemece, davacının saklı pay mirasçısı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l/4/1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213.(6098 sayılı T.B.K. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, davacının muris Güner’in tek mirasçısı konumunda olduğu gözetildiğinde, muris muvazaasına dayalı eldeki davayı açma hakkı olduğu tartışmasızdır.
Hâl böyle olunca; muris Güner tarafından davalıya yapılan 10.10.2012 tarihli temliki işlem ile ilgili olarak yukarıda açıklanan ilkeler, toplanan ve toplanacak deliller doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak anılan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.