YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12062
KARAR NO : 2019/4799
KARAR TARİHİ : 23.09.2019
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil davasının reddine, alacak davasının kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı … ve davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan eşi …’un kat karşılığı inşaat yapılması için 6 parsel sayılı taşınmazın 20033/47700 payını dava dışı müteahhide devrettiğini, bilhare sözleşmeden vazgeçildiğini, müteahhide verilen payın muvazaalı olarak davalı …’ye temlik edildiğini, sonrasında taşınmazda bina yapılarak 1 ve 2 numaralı bölümlerin … adına tescil edildiğini, …’nin de taşınmazları yakın arkadaşı olan davalı …’a muvazaalı olarak devrettiğini, …’ın taşınmazları alacak ekonomik gücü olmadığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tescil olmadığı takdirde bedelin payı oranında …’den tahsilini istemiştir.
Davalı …, iyi niyetli olduğunu, dava konusu taşınmazların bedelinin bir kısmını elden kalan kısmını ise banka aracılığı ile ödediğini, sözleşmenin gerçek olduğunu, davalı …, mirasbırakan babasının borca batık durumda olduğunu, mirasbırakana altınlarını eşinin de borç para verdiğini, ancak babasının borçlarını ödeyemediğini bunun üzerine dava konusu taşınmazdaki 3289/15900 payı ile … ile yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki haklarını kendisine temlik ettiğini, davalı …’a yapılan devirlerin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 20033/47700 payın devrinde muris muvazaası olmadığı gerekçesiyle bu paya ilişkin talebin reddine, 3289/15900 paya ilişkin tapu iptal tescil talebinin son kayıt malikinin iyi niyetli olduğu gerekçesiyle reddine, davalı … yönünden ise bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’un 28.10.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi … ile ilk eşi Şerif’den olma çocukları …, …, …, …, …, …., …. ve …’in kaldıkları, mirasbırakanın 20033/47700 payı 29.05.2008 tarihinde …’e, …’in de anılan payı 11.10.2010 tarihinde …’ye satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın 3289/15900 payı da …’ye 08.09.2008 tarihinde devrettiği, taşınmazda 01.03.2012 tarihinde kat irtifakı tesis edilerek 1 ve 2 numaralı bölümlerin … adına tescil edildiği, …’nin 1 ve 2 numaralı bölümleri 31.10.2013 tarihinde …’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, dinlenilen davacı tanıkları temliklerin muvazaalı olduğu konusunda açık bir beyanda bulunmamışlar ve genelde kanaatlerini açıklamışlardır. Bu davanın kabulü halinde mirasçı sıfatıyla hak sahibi olacak tanıklar …. ve … ise mirasbırakanın …’den borç olarak aldığı altınlara karşılık taşınmazı devrettiğini beyan etmişlerdir. Dolayısıyla, davacı muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı, aksine temliklerin alınan borç karşılığı yapıldığı anlaşılmaktadır. Tüm be nedenlerle davacının esasa yönelik tüm itirazlarının reddine.
Davalının temyiz itirazlarına gelince; Toplanan deliller ile muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı açıktır.
Hal böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda dava değerinin, taşınmazın tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların payına isabet eden değer olduğu gözetilmeksizin davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.