Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/11947 E. 2019/4783 K. 23.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11947
KARAR NO : 2019/4783
KARAR TARİHİ : 23.09.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil talebinin reddine, tazminat talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalı … tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … …’nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaanneleri … adına kayıtlı 2 parsel sayılı taşınmazdaki 6590/28544 payın 1999 tarihli vekaletnameye istinaden vekil … tarafından davalı …’a satış suretiyle temlik edildiğini, … ve …’ın baba-oğul olduğunu, temlik işleminin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın işlemden haberdar olmayabileceği gibi akli melekelerinin de yerinde olmadığını ileri sürerek, davalı … adına olan tapu kayıtlarının iptali ile mirasbırakan adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin terekeye iadesine, olmadığı takdirde zararlarının miras payı oranında tazminine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı …, dava konusu taşınmazın mirasbırakanı…’e murisinden intikal ettiğini ve ifrazen oluştuğunu, taşınmazın 1125/1784 payının …’e, 659/1784 payının da kardeşi ….’e ait olduğunu, temlik edilen payı …’in mirasçılarından bedelini ödeyerek satın aldığını, o tarihlerde taşınmazı kendi adına tescil ettirme imkanı olmadığından annesi adına tescil ettirdiğini, bu sebeple annesi …’ten taşınmazı satış yetkisi olan 25.06.1999 tarihli vekaletnameyi aldığını, vekaletnameyi de sadece satın aldığı kısım için kullandığını belirterek, davanın reddini savunmuş; davalı … davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, satıştan mirasbırakanın haberdar olmadığı için muvazaa iddiası dinlenemeyeceğinden tapu iptal ve tescil talebinin reddine, davalı … bakımından tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan…’ın 19.10.2012 tarihinde ölümüyle, geriye mirasçı olarak davacılar ile davalı … ve dava dışı …’un kaldıkları, davalı …’ın mirasbırakandan 25.06.1999 tarihinde aldığı vekaletname ile mirasbırakana ait 2 parsel sayılı taşınmazdaki 6590/28544 payı oğlu olan diğer davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece yukarıdaki ilkeler uyarınca bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, daha önce dinlenen tanıkların yukarıdaki ilkeler doğrultusunda yeniden dinlenmesi ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine göre değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.