YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11753
KARAR NO : 2019/4619
KARAR TARİHİ : 16.09.2019
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı …’den aldığı 100.000 TL borç karşılığında kendi adına kayıtlı A blok 1 numaralı bağımsız bölüm ile kendisine ait ancak başkaları adına kayıtlı B blok 1 ve B blok 2 numaralı bağımsız bölümleri ve 200.000 TL tutarında senedi teminat olarak davalıya verdiğini, yaptıkları sözleşme uyarınca bankaya 86.154,64 TL ödediğini, taşınmazların da bu süre zarfında 21.600,00 TL kira gelirinin davalı tarafından tahsil edildiğini, borcun ödenmesine rağmen davalıya teminat olarak verilen taşınmazların ve senedin iade edilmediğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, 35 parsel sayılı taşınmazdaki 1 numaralı bağımsız bölümü üzerindeki ipoteğin kaldırılması şartı ile davacıdan devraldığını, davacının bir süre taşınmaza ait kredi taksitlerini ödediğini, daha sonra taksitleri ödememesi üzerine yaptıkları sözleşme ile davacının dava konusu taşınmazlara ait kredi borçlarını kapatmasını ve masrafları karşılanması kaydı ile taşınmazların ve teminat senedinin davacıya iade edilmesini, davacının 35 parselde kayıtlı taşınmaz üzerindeki ipoteği kaldırmasını ve kendisinin de 100.000 TL ödeme yapmasını kararlaştırdıklarını, ancak kendisinin 170.000 TL civarında ödeme yaptığını, kiracılardan iddia edilen kira bedellerinin alınmadığını, davacının edimlerini yerine getirmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının sözleşmede kararlaştırılan edimi yerine getirmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Başka bir deyişle, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin, sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından, kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz. Ancak, aranılan nitelikte bir yazılı delil bulunamazsa, yazılı delil başlangıcı niteliği taşıyan bir belge de ispat yönünden değerlendirilebilir.
Somut olaya gelince, taraflar arasında inançlı işlem sözleşmesi olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı taraf aralarındaki sözleşme uyarınca edimini ifa ettiğini iddia etmiş, davalı taraf ise edimin yerine getirilmediğini savunmuştur. Ne var ki, mahkemece iddia ve savunma doğrultusunda tarafların bildirdiği deliller toplanmak suretiyle hükme elverişli bir araştırma yapılmadan karar verilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece tapu kayıtları, banka kayıtları, icra dosyaları ve bunlarla ilişkili mahkeme dosyaları incelenip taraflar arasındaki sözleşme esas olmak üzere davacının borç miktarının tespit edilmesi, 6098 sayılı TBK’nin 97. maddesi dikkate alınarak tespit edilen bedelin depo edilmesi için usulünce süre verilmesi ve davacı …’ın çekişme konusu taşınmazlarda önceki malik olup olmadığı hususu da saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.