Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/11537 E. 2019/4557 K. 11.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11537
KARAR NO : 2019/4557
KARAR TARİHİ : 11.09.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri …’ın maliki olduğu 229, 230, 250, 2113 parsel sayılı taşınmazları davalı oğlu …’a, 1509, 1271, 301 parsel sayılı taşınmazları davalı oğlu …’e, 176 ve 391 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını ise davalı kızı …’ye satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında, 250 ve 301 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davayı takip etmediklerini bildirmişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanın asıl amacının taşınmazları çocukları arasında paylaştırmak olduğunu, mirasbırakanın davacılara da taşınmaz temlik ettiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakanın amacının mal kaçırmak olmadığı, temliklerin paylaştırma amacıyla yapıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’ın 09.10.2006 tarihinde ölümüyle geride davacı çocukları … ve … ile davalı çocukları …, …. ve …’nin mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakanın 16.09.1992 tarihinde 301 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını, 01.10.1996 tarihinde 1509 (yeni 4) parsel sayılı taşınmazdaki payları ile 1271 (yeni 52) parsel sayılı taşınmazını davalı oğlu …’a, 391( yeni 12 ) parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payı ile 176 (yeni 124) parsel sayılı taşınmadaki ½ payını davalı kızı …’a, 03.10.1996 tarihinde 229 (yeni 70) parsel sayılı taşınmazdaki 2/6 payını davalı oğlu …’a satış suretiyle devrettiği, 09.12.1992 tarihinde 250 (yeni 9) parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payını davalı oğlu …’a ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, davacıların yargılama sırasında 250 (yeni 9) parsel ve 301 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davayı takip etmediklerini bildirdikleri anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Esasen mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olayda, mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır. Öte yandan, mirasbırakanın taraflar dışında başkaca mirasçısının bulunmadığı, bir kısım taşınmazlarının davalı …’e, bir kısmının davalı …’ye satış yoluyla temlik edildiği, davalı …’a da bir adet satış yolu ile, bir adet de ölünceye kadar bakma akdi ile taşınmaz temlik edildiği kayden sabittir. Davalılar her ne kadar mirasbırakanın temliklerdeki amacının sağlığında mal varlığını mirasçılar arasında paylaştırma olduğunu savunmuş ise de; yapılan araştırma sonunda mirasbırakandan davacı …’ya devredilen herhangi bir taşınmazın bulunmadığı, davacı …’ya bırakıldığı belirtilen taşınmazın halen mirasbırakan adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davalıların savunmasına itibar edilmeyeceği, yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde bir denkleştirmenin varlığından söz etmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, taraf delillerinin eksiksiz toplanması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek mirasbırakanın temliklerdeki gerçek iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.