YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11532
KARAR NO : 2019/4955
KARAR TARİHİ : 02.10.2019
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil- bedel davası sonunda, yerel mahkemece davalı … hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, davalı … hakkındaki davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukusal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları …ın 3 parsel sayılı taşınmazını oğlu …’ın damadı davalı …’a satış suretiyle devrettiğini, onun da taşınmazı davalı …’e temlik ettiğini, mirasbırakanın mal satma ihtiyacı bulunmadığını, işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde miras payları oranında bedelin davalı …’dan tahsiline karar verilmesini istemişler, aşamada davalı … hakkındaki davalarını atiye terk ettiklerini bildirmişlerdir.
Davalı …, taşınmazı 84.500 TL bedel karşılığı satın aldığını, iyi niyetli olduğunu; davalı … ise taşınmazı yatırım amacıyla satın aldığını ve iyi niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı … hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, temlikin mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davalı … hakkındaki tazminat isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1923 doğumlu mirasbırakan …ın 24.04.2013 tarihinde ölümü üzerine geride davacı kızları …, …, … ve … ile dava dışı oğlu …’in mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakan …’ın 3 parsel sayılı taşınmazını 28.11.2006 tarihinde oğlu …’in damadı olan davalı …’a satış suretiyle devrettiği, ..’un da 18.06.2013 tarihinde taşınmazı davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, dinlenen tanıklar temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadıkları gibi dosyada, temlikin muvazaalı olduğu yönünde başka delil de elde edilememiştir. Bu durumda muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davalı …’un yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02/10/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.