Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/11516 E. 2019/4956 K. 02.10.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11516
KARAR NO : 2019/4956
KARAR TARİHİ : 02.10.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-ALACAK

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden bedel isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, davalılardan …’i bir kısım taşınmazlardaki paylarını satması için vekil tayin ettiğini, 433 parsel sayılı taşınmazdaki payının vekil … tarafından davalı …’e, 353 ve 478 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının da davalı …’e satış suretiyle temlik edildiğini, anılan şahısların da bu taşınmazları davalı …’a satış suretiyle temlik ettiklerini, vekil … tarafından yapılan temliklerin rayiç değerinin çok altında olduğunu, kendisine herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, yapılan işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar …, … ve …, taşınmazları tapu kaydına güvenerek iyi niyetle satın aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Davalı …, işlemlerin davacının bilgi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını, özen yükümlülüğüne uygun hareket ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı …’in kötü niyetli olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebinin reddine, vekil …’nin vekalet görevini kötüye kullandığı, davalılar … ve …’in de bu hususu bilebilecek durumda olduğu gerekçesiyle 55.497,20 TL bedelin davalılar …, … ve …’den tahsiline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı …’nın çekişme konusu 478 ve 353 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını dilediği bedelde dilediği kişiye satma ve satış bedellerini alma yetkilerini de içeren 03.09.2012 tarihli vekâletname ve 433 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını dilediği bedelde dilediği kişiye satma ve satış bedellerini alma yetkilerini de içeren 06.09.2012 tarihli vekâletname ile davalı …’yi vekil tayin ettiği, vekil …’nin çekişme konusu 478 ve 353 parsel sayılı taşınmazlardaki payları 04.09.2012 tarihinde davalı …’e, …’in de 08.10.2012 tarihinde diğer davalı …’e satış yoluyla temlik ettiği, yine vekil …’nin 433 parsel sayılı taşınmazdaki payları ise 10.09.2012 tarihinde davalı …’e satış yoluyla temlik ettiği, … ‘in de 433 parsel sayılı taşınmazdaki 25/206 payını 01.03.2013 tarihinde dava dışı …Gayrımenkul Yatırım İnşaat A.Ş.’ye satış yoluyla temlik ettiği, 478 parsel sayılı taşınmazdaki payların satışından sonra, davacının vekil …’ye 478 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını dilediği kişiye, dilediği bedelle satmak üzere 22.10.2012 tarihli bir vekâletname daha verdiği, davacının Ankara 45. Noterliği 10.12.2012 tarih 28616 yevmiye nolu işlemi ile davalı …’yi verdiği verdiği tüm vekâletler yönünden vekillikten azlettiği, vekil …’nin davalı …’in yeğeni, davalı …’in ise kuzeni olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacı tarafından dava konusu taşınmazlardaki paylarının satışı hususunda davalı …’ye özel vekâletnamelerin verildiği, davacının hiç bir aşamada vekaletnamelerin satış dışında bir amaçla verildiği iddiasında bulunmadığı, iradesinin taşınmazlardaki paylarının satışına yönelik olduğu, vekilin de bu iradeye uygun olarak taşınmazlardaki payları davalı … ve …’e sattığı anlaşılmakla bu durumun vekâlet görevinin kötüye kullanılması niteliğinde olmadığı açıktır.
Öte yandan, vekil eden davacının çekişme konusu taşınmazlardaki payların satışı yönünde iradesi bulunsa bile vekil edenin özenle temsil edilerek zararlandırılmasından kaçınılması gerekmektedir. Diğer taraftan satış bedellerinin ödenmemiş olması vekil ile vekil eden arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirdiği ve vekalet görevinin başlı başına kötüye kullanılmasının sebebini oluşturmadığı açıktır. Ancak, davacının davalılardan bedel talebi olduğu gözetildiğinde, vekil …’nin vekil edene hesap verme yükümlülüğü çerçevesinde satış bedellerini vekil edene ödeme borcu bulunduğundan, bedelin ödendiğinin ispat külfeti davalı vekile düşmektedir. Tanık beyanları ile dosyadaki bilgi ve belgelerden, satış bedellerinin davacıya ödendiği vekil tarafından kanıtlanmış değildir. Bu nedenlerle, davalı … yönünden bedele ilişkin davanın kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalı …’nin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Ne var ki, vekil olan davalı … dışındaki diğer davalılar … ve …’in, satış bedelinden davalı … ile birlikte sorumlu tutulmaları doğru değildir.
Hal böyle olunca; davalılar … ve … yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere davalılar … ve … yönünden davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Davalılar … ve …’in yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.