Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/11478 E. 2019/4826 K. 25.09.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11478
KARAR NO : 2019/4826
KARAR TARİHİ : 25.09.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl dava ve birleştirilen dava açısından Davalı … yönünden davaların reddine, diğer davalı … yönünden davanın kabulüne, ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı …, mirasbırakanı …’in 40 ada 13 parsel sayılı taşınmazını davalı çocuklarına devrettiğini, daha sonra davalılar tarafından dava dışı … ve … ile yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince 2, 8 ve 10 nolu bağımsız bölümlerin davalılar adına 1/2’şer paylı olarak tescil edildiğini, işlemin mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında tescil istemiş, birleşen davada davacı …, aynı hukuki nedenlere dayanarak çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini istemiştir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar, temlikin bedeli karşılığında yapıldığını, muvazaanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalı … yönünden temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’in 08.09.2012 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları; …, … ve davalı çocukları …, …. ile dava dışı kendisinden önce ölen oğlu …’in çocukları …. ve ….’in kaldıkları, dava konusu 13 parsel sayılı taşınmaz murise aitken 1/2’şer paylı olarak davalı çocuklarına 01.09.2009 tarihinde satış suretiyle devredildiği, davalılar tarafından dava dışı … ve … ile yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince 2, 8 ve 10 nolu bağımsız bölümlerin davalılar adına 1/2’şer paylı olarak tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Her ne kadar, davacılar tarafından ehliyetsizlik iddialarının incelenmediği ileri sürülmüş ise de, 6100 sayılı HMK’nın “Ön inceleme duruşması” başlıklı 140/3. maddesi gözetilerek (ön inceleme duruşmasında isteklerini muris muvazaası olarak hasrettiklerinden) ehliyetsizlik yönünden inceleme yapılmadığı da doğru olduğundan yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, muris muvazaasından söz edilebilmesi ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığının kanıtlanması, 6100 sayılı HMK’nun 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK’nun 6. maddesi uyarınca zorunludur.
Somut olaya gelince, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu söylenemeyeceği gibi dosya kapsamındaki diğer deliller ile de davacıların iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemez.
Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı …’in yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.