Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/1132 E. 2018/14911 K. 26.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1132
KARAR NO : 2018/14911
KARAR TARİHİ : 26.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Davacılar, muris babalarının mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gelini olan davalıya 129 ada 67 parsel sayılı taşınmazını devrettiğini, murisin emekli memur olduğunu, dolgun maaş alıp paraya ihtiyacının olmadığını ileri sürerek tapunun iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, murisin kayınbabası olduğunu, eşiyle birlikte murisin yanında kalıp bakımıyla bizzat ilgilendiklerini, murisin ölümünden önce murisin eşinin kardeşleri ile aralarında dava olduğunu, bu dava nedeniyle vekalet ücreti, yargılama gideri gibi masraflar nedeniyle murisin dava konusu taşınmazı satışa çıkardığını, sakladığı birkaç parça ziynet eşyasını değerlendireyim düşüncesiyle 2008 yılında halk arasında gremse diye tabir edilen (yarım altından büyük, büyük altından küçük altın) 9 gremse karşılığında taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece murisin dava konusu yeri satmasını gerektiren maddi bir ihtiyacının veya başka bir sebebinin olmadığı, gerçek değerle senette belirtilen değeri arasında büyük farkın olduğu, murisin dava konusu yeri sattığını köy halkının duymadığı, davalının dava konusu taşınmazını satın aldığı ile ilgili çelişkili ifadeler kullanıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK’nın) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu da yine aynı maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HMK’nun 294.maddesinin verdiği imkandan yararlanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılabilmektedir.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olaya gelince, mahkemece değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa kararda “Kadastro bilirkişi …’ın 09/09/2014 havale tarihli rapor ve ekli krokisinde 114.49 m² yerin aynı parsel numarası verilerek ve 192 pay kabul edilerek 32 hissesinin davacı … mirasçılar adına,32 hissesinin diğer davacı … adına,32 hissesinin diğer davacı … adına,32 hissesinin diğer davacı … … (…) adına tapuya kayıt ve tesciline, aynı parselde geri kalan 64 hissenin davalı … adına tapuya kayıt ve tesciline” karar verildiği halde, gerekçeli kararda tescil hükmü kurulmamıştır. Hükmün bu hali ile infazının mümkün olduğu söylenemez.
Kabule göre de dava … tarafından açılmış olup yargılama aşamasında ölümü üzerine mirasçı kardeşleri ve anne tarafından yine …’ın mirasçısı …’a vekaletname verilerek dava … tarafından takip edilmiştir. … avukat değildir. Davacının ölümü üzerine mahkemece yapılması gereken iş (tüm mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı olduğundan) tüm mirasçılara tebligat yapılarak mirasçıların tümünün gelmesi halinde tümünün huzuru ile bir kısmının gelmesi halinde terekeye temsilci atanarak temsilci ile dava takip edilmesi gerekirken değinilen yönde bir yol izlenmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir.
Açıklanan nedenlerle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.