Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2016/10585 E. 2019/3414 K. 27.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10585
KARAR NO : 2019/3414
KARAR TARİHİ : 27.05.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, azledilen vekil eliyle gerçekleştirilen temlik sonucu oluşan tescilin yolsuz olduğu iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri …’ın … 2. Noterliğinin 21.06.1989 tarihli vekaletnamesi ile yeğeni ve aynı zamanda davalının kardeşi olan dava dışı …’i vekil kıldığını, sonrasında güveni sarsıldığından vekillikten azlettiğini, ancak dava dışı yetkisiz vekilin geçersiz vekaletnameyi kullanarak dava konusu … ada … parsel sayılı taşınmazdaki muris …’nın hissesini davalının babası olan dava dışı …’e satış suretiyle devrettiğini, en son taşınmazın bir kısım hissesinin davalı …’e devredildiğini, murise herhangi bir satış bedeli de ödenmediğini, azledilen vekil tarafından yapılan satış akdinin mirasbırakanlarını bağlamayacağını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişler, yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle şimdilik 120.000,00 TL tazminat talep etmişlerdir.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “…Somut olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, davanın mirasçılardan …, …, … ve … tarafından açıldığı, yargılama sırasında … ve …’nın muvafakatlarının alındığı ancak dava dışı ortaklar da (…, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’ın) bulunduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine TMK’nin 640. m. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir…” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’ın iştirak halinde malik olduğu … ada … parsel sayılı taşınmazdaki miras payına ilişkin intikal işlemlerini yaptırma ve bu payları dilediği kişiye satma konularında yeğeni olan (aynı zamanda davalı …’ın kardeşi) dava dışı …’i 21.06.1989 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiği, 11.07.1989 tarihli azilname ile de azlettiği, azilnamenin 07.08.1989 tarihinde vekile tebliğ edildiği, azilnamenin tebliğinden sonra dava dışı vekil …’in mirasbırakan …’nın taşınmazdaki payını ( babası …’dan muris …’ya intikal eden pay) babası olan dava dışı …’e 01.05.1990 tarihinde satış suretiyle devrettiği, …’in de kardeşi aynı zamanda davalının amcası dava dışı …’e 06.10.1992 tarihinde yine satış suretiyle aktardığı, …’in de adına kayıtlı 157/220 hisseden 47/220 hisseyi davalı …’e 15.09.1999 tarihinde satış suretiyle devrettiği, davalının da adına kayıtlı ½ payın tamamını yargılama sırasında Toplu Hazır Yemek Yapanlar Yardımlaşma Ve Dayanışma Derneğine 29.07.2010 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakan …’nın 05.06.1994 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak evlatları davacılar ve davaya muvafakat eden kızı …, gelinleri … ve … ile torunları …, …, …, …, …, …, …, … ve …’ın kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olaya gelince, davacıların murisi … 21.06.1989 tarihli vekaletname ile miras payına ilişkin intikal işlemlerini yaptırma ve bu payları dilediği kişiye satma konularında dava dışı yeğeni …’i vekili tayin etmiş, sonrasında 11.07.1989 tarihli azilname ile vekillikten azletmiş, azilnamenin 07.08.1989 tarihinde vekile tebliğinden sonra yetkisiz vekil … tarafından geçersiz vekaletname kullanılmak suretiyle, muris …’ya babası …’dan intikal eden pay yönünden ilk el olan dava dışı …’e (vekil …’in ve davalı …’ın babaları) satış işlemi gerçekleşmiştir. Sonrasında ise muris …’nın bu sefer kız kardeşi …’den intikal eden miras payı yönünden işlem yapılması amacıyla 28.09.1992 tarihli başka vekaletname ile davalı yeğeni …’ı vekil tayin ettiği anlaşılmıştır. Muris …’nın kardeşi …’den intikal eden payları açısından vermiş olduğu 28.09.1992 tarihli ikinci vekaletin, öncesinde verilmiş ve sonrasında azledilen 21.06.1989 tarihli vekalet açısından muvafakat sayılamayacağı, her bir vekaletnamenin konusunun birbirinden farklı olduğu açık olduğundan mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesi hatalı olup, azilnamenin dava dışı vekil …’e tebliğinden sonra 21.06.1989 tarihli geçersiz vekaletname kullanılmak suretiyle dava dışı …’e yapılan ilk temlikin yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır. Öte yandan yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle davacının HMK 125.md. göre seçimlik hakkını kullanarak şimdilik 120.000,00 TL tazminat talep ettiği, davalı …’ın ilk el …’in oğlu olduğu, durumu bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, başka bir deyişle taşınmazı iktisabında iyiniyetli olmadığı ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.05.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.