Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/8573 E. 2015/11345 K. 06.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8573
KARAR NO : 2015/11345
KARAR TARİHİ : 06.10.2015

MAHKEMESİ : BURSA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/04/2014
NUMARASI : 2012/88-2014/241
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ile davalı ………… tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi …………….’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ……… ile davalı ……….’nın kardeş olduklarını, mirasbırakan………..’nin trafik kazası yapması nedeniyle tazminat davasından kaynaklanacak borçtan kurtulmak kastıyla çekişme konusu 351, 381 ve 2024 parsel sayılı taşınmazlardaki payını tapuda düzenlenen taksim senedi ile muvazaalı olarak davalı ……….’ya devrettiğini, bilahare davalı Zehra’nın 351 parsel sayılı taşınmazı diğer davalı ………….’a satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, mirasbırakan …………’nin miras payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesini isteyip, yargılama sırasında 351 parsel sayılı taşınmaza yönelik isteklerini atiye bırakmışlardır.
Davalı ……….., iyiniyetli olduğunu beyan etmiş, davalı ……….. ise iddiaların doğru olmadığını, anılan taksim senedi ile davacıların mirasbırakanı …..’nin de aynı oranda pay aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 381 parsel sayılı taşınmaz bakımından davanın kabulüne, diğer taşınmazlar bakımından davanın reddine, davalı ……….. aleyhine açılan dava bakımından atiye terk nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 351 ve 381 parsel sayılı taşınmazlar ile 2024 parsel sayılı taşınmazın ½ payının 06.07.1993 tarihli tapuda düzenlenen taksim senedi ile davalı ….. adına tescil edildiği, aynı senetle 53 ve 1297 parsel sayılı taşınmazlar ile 1783 parsel sayılı taşınmazın 1/3 payının davacıların mirasbırakanı ….. adına, 1563, 1593 parsel sayılı taşınmazlar ile 347, 1217 ve 1558 parsel sayılı taşınmazların ½ payının ve 2225 parsel sayılı taşınmazın 60/1623 payının davalı ………. adına tescil edildiği, davalı …………’nın 351 parsel sayılı taşınmazı 21.04.2010 tarihinde satış suretiyle davalı ……….’a temlik ettiği, mirasbırakan …………’nin 09.09.2004 tarihinde ölümü ile geride davacıları mirasçı olarak bıraktığı kayden sabittir.
Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada taraf muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa). Taraflar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla sözleşme yapsınlar, görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşme de tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19. (818 sayılı Borçlar Kanununun 18.) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illî işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Türk Medeni Kanununun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşaî) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasî) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb’an dava açan kişi Türk Medeni Kanununun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 200 ve 201. (1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 288. ve 290.) maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 203. (HUMK’nun 293.) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince, davacılar mirasbırakanlarına teb’an eldeki davayı açtıklarından, mirasçıların mirasbırakanları ile aynı ispat koşulları altında dava açabilecekleri kuşkusuzdur. Ne var ki, davacılar tarafından yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararında öngörüldüğü biçimde yazılı belge ibraz edilmemiş, taraf tanıkları dinlenerek sonuca gidilmiştir.
Diğer taraftan, mahkemece; davacıların mirasbırakanı …..’nin tazminat ile karşı karşıya kalması nedeniyle evinin bulunduğu taşınmazı muvazaalı şekilde kardeşi davalı ………’ya devrettiği, devredilen 381 parsel sayılı taşınmaza mirasbırakan ………. tarafından yapılan eve ve bu evi uzun yıllar kullanmasına davalı …………..’nın itiraz etmediği gözetilerek muvazaa iddiasının doğrulandığı gerekçesiyle 381 parsel sayılı taşınmaz bakımından davanın kabulüne karar verildiği halde, 351 ve 2024 parsel sayılı taşınmazların uzun süre davacılar tarafından kullanıldığı hususu sabit olmadığı gibi sırf tazminattan mal kaçırma niyeti ile yazılı belgenin aksinin ispatlanamayacağı gerekçesiyle bu taşınmazlar bakımından davanın reddine karar verilmiştir.
Hal böyle olunca, taraf muvazaasına dayalı eldeki davada davacılar tarafından resmi taksim senedinin aksini kanıtlar yazılı belge sunulmadığı ve başkaca kesin delil de sunulmadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve gerekçeyle 381 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Belirtilen nedenlerle davacıların temyiz itirazlarının reddi ile davalı Zehra’nın temyiz itirazlarının kabulüne, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nin 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.