YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8255
KARAR NO : 2015/9234
KARAR TARİHİ : 22.06.2015
MAHKEMESİ : BOLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/12/2013
NUMARASI : 2011/181-2013/428
Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil olmadığı takdirde bedelin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece bedele ilişkin istemin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalılardan Ayhan vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. .’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal sebebine dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
Davalılar, mirasçılar arasında sözlü taksim yapıldığını ve taksim uyarınca işlem ifa edildiğini, vekâlet görevinin kötüye kullanılmasının sözkonusu olmadığını, davacının miras taksimine razı olduğunu, hür iradesi ile davalı Ayhan’ı vekil tayin ettiğini, davacının vermiş olduğu vekaletnamelerde irade sakatlığını gerektirecek bir durumun mevcut olmadığını, taksimi bozmak ve daha fazla pay sahibi olabilmek için kötüniyetli olarak davanın açıldığını bildirerek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin ifa imkanı bulunmadığı gerekçesi ile reddine, bedel tahsiline ilişkin davada davalı Cemile ve Tarhan’a yönelik davanın paylarına isabet etmesi gerekenden fazlası intikal ettirilmediğinden reddine, davalı Ayhan’a ilişkin bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, ortak mirasbırakan Şaban paydaş olduğu Tetemeçele Köyündeki çok paydaşlı tarlaların taksimini sağlamak üzere davacının davalılardan Ayhan’ı 14/10/2010 tarihinde vekil tayin ettiğini, bilahare 23/11/2010 tarihinde azlettiği, azilnamenin davalı Ayhan’a 26/11/2010 tarihinde tebliğ edildiği, Ayhan’ın bu vekaletnameye istinaden azilden sonra ancak azilnamenin tebliğinden önce 24/11/2010 tarihinde Tetemecele’de bulunan 10 parça taşınmazın taksim işlemini gerçekleştirdiği; davacının 17/01/2011 tarihinde davacı Ayhan’ı ikinci kez vekil tayin ettiği, ikinci vekaletten de 27/05/2011 tarihinde azlettiği, davalı Ayhan’ın bu vekalete dayanarak mirasbırakandan intikal eden 90 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 9 nolu bağımsız bölüm, 130 ada 33 parsel sayılı taşınmazdaki 13, 14 ve 16 numaralı bağımsız bölümler, 390 ada 809 parsel sayılı taşınmazdaki 17, 18, 19 ve 20 nolu bağımsız bölümler ile 1396 parsel sayılı taşınmazdaki dükkan vasıflı taşınmazın 20/01/2011 tarihinde mirasçılar arasında taksimini sağladığı;
./..
davacının tek başına verdiği vekâletlerin dışında, davacı ile birlikte diğer tüm mirasçıların davalı Ayhan’a 16/07/2010 tarihinde verdiği ortak vekâletname kullanılarak mirasbırakandan intikal eden 390 ada 809 parsel sayılı taşınmazda bulunan 9,10 ve 12 numaralı bağımsız bölümlerin vekil Ayhan eliyle dava dışı 3. kişilere farklı tarihlerde satış suretiyle temlik edildiği, tüm bu işlemlerden sonra Tetemeçele Köyü’ndeki 2 parselin tamamı, 269 parselin 1/3 payı , 463 parselin 1/2 payı, 475 parselin 1/2 payı, 676 parselin 1/2 payı , 718 parselin 1/2 payı ile 90 ada 35 parseldeki 9 nolu dükkan ve 130 ada 33 parseldeki 16 nolu meskenin davalı Ayhan, Tetemeçele Köyü’nde bulanan 424 ve 395 parsel sayılı taşınmazların tamamı, 130 ada 33 parselde bulunan 14 nolu mesken, 390 ada 809 parselde bulunan 17,18,19,20 nolu bağımsız bölümlerin davalı Tarhan, Tetemeçele köyü 469 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 130 ada 33 parselde bulunan 13 nolu meskenin davalı Cemile , Tetemeçele köyü 366 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 1396 parselde bulunan dükkan niteliğindeki taşınmazın davacı Nezaket adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.md) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK 504/1) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
../…
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, mahkemece hükme yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, iddia ve savunmanın yukarıdaki ilkeler uyarınca incelenmesi, tarafların bu konuda bildirdikleri delillerin toplanması, tanıklarının dinlenmesi varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.