Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/7700 E. 2015/8333 K. 04.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/7700
KARAR NO : 2015/8333
KARAR TARİHİ : 04.06.2015

MAHKEMESİ : İZMİR 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/03/2013
NUMARASI : 2012/331-2013/168

Taraflar arasında görülen sözleşmenin iptali, tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.02.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat E..E.. ile temyiz edilenler vekili Avukat O..K.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı G.. S.., davalı A..A.. gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 80 yaşında olduğunu, 12.01.2010 tarihinde kendisine “metastatik meme kanseri” teşhisi konulması üzerine torunu davalı Hakan’ın kayın validesi olan davalı Ayşe ile ölünceye kadar kendisine bakması için anlaştığını, davalı Ayşe’nin de iyi bakacağını, mağdur etmeyeceğini bildirmesi üzerine maliki olduğu …ada 20 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu meskeni anılan davalıya temlik ettiğini, davalı Ayşe’nin bir gün dahi bakım borcunu yerine getirmediğini bunun üzerine taşınmazın iadesini isteyince davalı Ayşe’nin taşınmazı diğer davalı Hakan’a satış suretiyle devrettiğini, davalı Ayşe ile yapılan ölünceye kadar bakma akdinin şekil koşullarına uygun olmadığından geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, davalı Ayşe ile davacı arasında düzenlemiş ölünceye kadar bakma akdi bulunmadığını, dava konusu taşınmazın bedeli karşılığında devirlerinin yapıldığını, muvazaanın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının taraflar arasında ölünceye kadar bakma akdi olduğu iddiasını yazılı delille ispat edemediği, taşınmazın davalı Ayşe’ye, ondan da davalı Hakan’a satış suretiyle temlik edildiği, taraf muvazaası söz konusu olup, davacının açıkça yemin deliline dayanmadığı, her türlü yasal delil ibaresinin yazılmış olmasının yemin hakkının hatırlatılması için yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamı, iddianın ileri sürülüş biçimi ve özellikle dava dilekçesi içeriğinden davada taraf muvazaası iddiasına değil, hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Öte yandan davacının 01.01.1932 doğumlu olduğu, dava konusu taşınmazı 30.04.2010 tarihinde davalılardan Ayşe’ye satış sureti ile temlik ettiği, davacının temlik tarihinde 78 yaşında olduğu, 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin 12.01.2010 tarihli sağlık raporu ile “ metastatik meme kanseri” olduğunun ve hastalığın 4.evresinde bulunduğunun ve 2 yıl süre ile tedavi görmesi gerektiğinin saptandığı, davalı Ayşe’nin de taşınmazı 30.04.2010 tarihinde satış göstererek diğer davalı Hakan’a temlik ettiği, yapılan temliklere rağmen taşınmazı davacının zilyetliğinde kaldığı dosya kapsamı ile sabittir.
Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Öyleyse, mahkemenin davacının delillerin toplanması ve tanık dinlenmesi yönündeki talebinin reddedilmiş olması doğru değildir.
Ne varki, noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelere göre; hükümden sonra 16.01.2014 tarihinde davacının öldüğü, geriye mirasçı olarak kızları G.. A.., G.. S.., A.. Y.. ve A.. A..’ın kaldıkları, murisin terekesinin elbirliği mülkiyetine tâbi olduğu kayden sabittir.
Diğer taraftan, İzmir 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarih, 2014/261 Esas, 2014/1047 Karar sayılı vasiyetnamenin açılması kararı ile, davacının 09.01.2001 tarihinde düzenlediği vasiyetnamesinin açılıp okunmasına karar verildiği, bahse konu vasiyetnamesinde davacının, maliki olduğu eldeki davaya konu 6429 ada 20 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu meskeni kızı A.. A..’a (davalı Hakan’ın annesi) içindeki eşyaları ile birlikte vasiyet ettiği, diğer üç kızı ile 30 yıldır görüşmediğini, Gülser, Gülper ve Ayper’i mirasından reddettiğini, mirasından pay almalarını istemediğini açıkladığı görülmektedir.
Ayrıca, murisin ölümü ile mirasçıları G.. A.., G..S.. ve A.. Y..’ın dava konusu 4 nolu meskenin davalılara temlikinin muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak iptal ve tescil isteğiyle davalı Hakan aleyhine dava açtıkları, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/145 esas sayılı dosyasında davanın derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Öyleyse, eldeki dava bakımından yukarıda açıklanan vasiyetname ile murisin üç mirasçısını mirasından reddettiği anlaşılmakla anılan vasiyetnamenin iptali için dava açılıp açılmadığının tespit edilmesi, dava açıldığı taktirde sonucunun ne olduğunun belirlenmesi, vasiyetnamenin iptal edilmesi halinde tüm mirasçıların davada yer almalarının sağlanması. veya Türk Medeni Kanununun 640. maddesine göre terekeye temsilci atanması, öte yandan, vasiyetin kesinleşmesi halinde ise, mirastan ıskat hükümleri de kesinleşmiş olacağından mirasın ıskat edilen mirasçıların alt soyuna geçeceği dikkate alınarak ıskat edilen mirasçıların alt soyunun davada yer almasının sağlanması gerektiği kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklandığı şekilde öncelikle davada usulüne uygun taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra davacının hile iddiası bakımından gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, taraf delillerinin eksiksiz toplanması, tanıkların dinlenmesi, davacının hileyi öğrendiği tarihin tespit edilmesi ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı hukuki nitelendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 04.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.