Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/7209 E. 2015/8220 K. 03.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/7209
KARAR NO : 2015/8220
KARAR TARİHİ : 03.06.2015

MAHKEMESİ : BALIKESİR 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/12/2013
NUMARASI : 2013/24-2013/417

Taraflar arasında görülen satış aktinin iptali davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı satış aktinin iptali isteğine ilişkindir.
Davacı, annesi olan mirasbırakan N..E..’ın maliki olduğu 1223 parsel sayılı taşınmazının hile ile kandırılarak torunu davalı tarafından satış suretiyle devralındığını, herhangi bir bedel de ödenmediğini, ayrıca işlem tarihinde mirasbırakanın hukuki ehliyeti haiz olmadığını ileri sürerek satış aktinin iptalini istemiştir.
Davalı, murisin oğlu Davut’un traktör borcuna kefil olması nedeniyle çekişmeli taşınmazı satmak istemesi üzerine murise 15.000,00 TL ödemek suretiyle taşınmazı satın aldığını, murisin hukuki ehliyeti haiz olduğunu, bilahare babası Süleyman’ın sağlığında kendisine verdiği paradan 9.000,00 TL ödemek suretiyle taşınmazı satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı dava bakımından davacının kendi rahatsızlığına ilişkin sunduğu belgeler gözetilerek murisin gastroerik rahatsızlıkları bulunmasının ehliyetine etki etmeyeceği (akli melekelerini ortadan kaldırmayacağı) gibi muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı dava yönünden ise tarafların akrabalık ilişkilerinin ya da bedel arasındaki aşırı farkın tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı, tanık anlatımlarına göre muvazaa yapılmasını gerektirecek bir durumun olmadığı gibi murisin çekişmeli taşınmazı satmak isteğini çocuklarına da teklif ettiği ancak onların almak istemedikleri bu durumda kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak mirasbırakanı 1937 doğumlu N..E..’ın 15.12.2011 tarihinde öldüğü,geriye çocukları davacı ile dava dışı Zübeyde,Ayşe ve Davut’u mirasçı olarak bıraktığı,1223 parsel sayılı taşınmazını torunu (Zübeyde’ nin kızı) davalıya 05.12.2008 tarihli satış aktiyle temlik ettiği, davacının mirasbırakanın kandırılması suretiyle temlik işleminin gerçekleştirildiğini, murisin ehliyetli olmadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı HMK. nun 31. maddesi hükmü uyarınca vakıaları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak Hakime aittir. Davacı, dava dilekçesinde hile hukuksal nedenine dayalı olarak açtığı davada maddi olayları bildirmemiş ise de temyiz dilekçesinde murise “sana yeşil kart çıkartacağız, fakat bu evi torunun Neziha üzerine devretmen lazım yoksa sana devlet yeşil kart vermez” denilerek murisin kandırıldığını belirterek maddi olayı bildirmiştir.
Eldeki davada, dilekçe içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı sonucuna varılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin birarada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
Ne var ki, ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişinin ( murisin ), temlik tarihinde tasarruf ehliyetine sahip olup olmadığı hususu yöntemine uygun şekilde saptanmamıştır. Öte yandan ehliyetsizlik konusunda araştırma ve inceleme yapılmadan hile iddiasının değerlendirilmesi de mümkün değildir.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Mirasbırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde yukarıda sözü edildiği üzere hile olgusunun araştırılması gerekir. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Ayrıca dava dilekçesinde sadece satış aktinin iptali istenilmiş, tescil istenilmemiştir. Bilindiği gibi, tescil isteği iptali kapsar; ancak iptal isteği tescili kapsamaz.
Hal böyle olunca, öncelikle davacıya tescil davası açması için önel verilmesi, açıldığı takdirde davaların birleştirilmesi,dayanılan hukuki nedenlere göre ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek ve önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri hükmü uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kuruluna gönderilmesi, akit tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, mirasbırakanın ehliyetli olduğunun saptanması halinde hile iddiasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile nitelendirmede yanılgıya düşülmek ve davada dayanılmayan hukuki sebebe göre değerlendirme yapılmak suretiyle yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazı yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.