Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/6467 E. 2018/416 K. 18.01.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6467
KARAR NO : 2018/416
KARAR TARİHİ : 18.01.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, paydaşlar arası el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Davacı, paydaşı olduğu 103 ada 58, 108 ada 20, 111 ada 1, 112 ada 3, 116 ada 4 ve 115 ada 72 parsel sayılı taşınmazların davalılarla ortak mirasbırakanı olan …’dan miras yolu ile intikal ettiğini, taşınmazları davalıların kullandığını ve elde edilen fındık gelirinden kendisine pay verilmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazlar ve taşınmazlar üzerindeki muhtesatlara davalılar tarafından yapılan müdahalenin önlenmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 9.000 TL ecrimisil bedelinin işlemiş yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davaya konu taşınmazların davalı … tarafından kullanıldığını, diğer davalılar yönünden davanın husumet yokluğu nedeni ile reddi gerektiğini, taşınmazlar üzerindeki iki ve üç katlı binaların davalıların mirasbırakanı… tarafından yaptırıldığını, fındık ağaçlarının da … tarafından dikildiğini, davacıdan taşınmazlardaki payını temlik etmesinin istenildiğini ancak çok yüksek bir bedel talep ettiğini, davacının taşınmazlardan yararlanma talebinde de bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, fındık ağaçlarını davalıların mirasbırakanı… ile tarafların ortak mirasbırakanı …’ın birlikte diktikleri, fındıkların bakımı ve hasatı ile…’ın ilgilendiği, davacının fındıkları toplama yönünde herhangi bir talebinin olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu taşınmazların tarafların kök mirasbırakanı olan …’dan intikalen geldiği, davacının 360/5760 oranında pay sahibi olduğu kayden sabittir.
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.), Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir
kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK’nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Öte yandan; kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut mirasbırakan tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.
Bu nedenle, davaya konu taşınmaz yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Şöyle ki; paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığı ya da davacının kullanabileceği bir bölüm olup olmadığı üzerinde durulmamıştır.
Hal böyle olunca, çekişme konusu taşınmazlar bakımından tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının yukarıdaki ilkeler uygulanmak sureti ile yerinde yeniden keşif yapılarak tespit edilmesi, davacının kullanabileceği bölüm olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, fındığın kendiliğinden gelir getirdiği, dolayısıyla intifadan men koşulunun aranmayacağı gözetilerek hem el atmanın önlenmesi hem de ecrisimisil istemleri yönünden varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.