Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/5581 E. 2015/12534 K. 03.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/5581
KARAR NO : 2015/12534
KARAR TARİHİ : 03.11.2015

MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/03/2013
NUMARASI : 2008/230-2013/92

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, usulden reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.11.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar Z. S. K. vd. vekili Avukat, davacı S. K. gelmediler, temyiz edilen davalı C. Ş. geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil ve tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacı, 1985 yılında satın aldığı 2370 ada 479 parsel sayılı taşınmazı, eşinin talebi üzerine ½ payını küçük çocuğu olan davalı adına, 1/2 payını da kendi adına tescil ettirdiğini, zaman içerisinde Almanya’da yaşayan çocuklarının yanına gittiğini, anılan taşınmaz üzerine kat karşılığı inşaat yapılması ve bu konuda yüklenici ile işlem yapabilmesi için davalı oğluna vekâletname verdiğini, davalının da 8 daire karşılığı bir yüklenici ile anlaştığını, ancak davalının vekâlet görevini kötüye kullanarak arsa maliklerine verilen 8 adet daireden, değerli ve deniz manzaralı olanları kendi adına tescil ettirdiğini, bu şekilde zarara uğratıldığını ileri sürerek, kat irtifakı kurulu 2370 ada 479 sayılı parseldeki 11 ve 12 nolu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, adına kayıtlı 2 adet dairesin de davalı adına tapuda ferağının verilmesine ve aradaki farkın taraflarca tazminat olarak karşılanmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının hukuki ehliyeti haiz olmaması nedeniyle, Alman mahkemeleri tarafından kızının davacıya bakıcı olarak atandığını, davacının dava açma ehliyetin olmadığını, davacı adına avukatının da dava açamayacağını, Türk Mahkemeleri tarafından vasi atanması gerektiğini, öte yandan iddiaların doğru olmadığını, vekalet görevini yerine getirip 4 adet daireyi davacı adına tescil ettirdiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının aktif dava ehliyetine sahip olmadığı gerekçesi ile davanın HMK’nin 114/d ve 115/2. maddeleri hükmü gereğince usulden reddine karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden, davanın açıldığı tarih itibariyle davacı hakkında Türk Mahkemelerince verilmiş herhangi bir kısıtlılık kararının bulunmadığı, bu doğrultuda Alman Mahkemelerince verilen kararın tanındığına ilişkin de herhangi bir karar ibraz edilmediği, yargılama sırasında davalının açmış olduğu dava neticesinde Kartal 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 01.06.2010 tarihli, 2008/349 Esas, 2010/634 karar sayılı kararı ile davacı kısıtlanarak kendisine vasi tayin edildiği, yargılama sırasında da davacı adına vasisinin davayı sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
O hâlde, davacının aktif dava ehliyetine sahip olmadığı gerekçesi yerinde değildir.
Öte yandan, temyizden sonra davacının 26.09.2013 tarihinde öldüğü ve mirasçı olarak davalı oğlu ile dava dışı çocukları A. Ş., Z. S. K., S. Ş. ve S. Ç.’in kaldıkları kayden sabittir.
Bu durumda, davacının ölümü ile terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 701. ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK’nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Hâl böyle olunca; mirasçılar arasında menfaat çatışması da bulunduğu gözetilerek öncelikle davacı terekesine Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesi gereğince atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 03.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.