Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/53 E. 2016/10486 K. 22.11.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/53
KARAR NO : 2016/10486
KARAR TARİHİ : 22.11.2016

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat …. ile temyiz edilenler vekili Avukat … geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, davalı ile ortak mirasbırakanları …’nün maliki olduğu 2544 parsel sayılı taşınmazı mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla oğlu olan davalıya 18/08/1965 tarihinde satış yoluyla devrettiğini, murisin 25/04/1976 tarihinde öldüğünü, davalının çekişmeli taşınmazı 31/08/2005 tarihinde üçüncü kişiye sattığını ileri sürerek, miras paylarına karşılık 20.000,00 TL tazminatın davalıdan alınmasını istemişler, bozma sonrası verdikleri 09/04/2014 tarihli dilekçe ile tazminat miktarını toplam 269.182,16 TL olarak ıslah etmişlerdir.
Davalı, iddianın yersiz olduğunu, muris …’nın çekişmeli taşınmazı bedeli karşılığında sattığını, temlik tarihinden sonra kadastro çalışması ile taşınmazın adına tespit ve tescil edildiğini, tutanakların kesinleşmesinden on yıl geçtikten sonra eldeki davanın açılması nedeniyle hak düşürücü sürenin geçtiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın on yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin karar, Dairece; ‘’ Hemen belirtilmelidir ki, bu tür isteklerde dava hakkının murisin ölümüyle ortaya çıkacağı kuşkusuzdur. Kadastro Yasası’nın 12/3.maddesindeki düzenlemeye göre, kadastro tespit tutanağında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemez ve dava açılamaz. Başka bir ifadeyle, anılan süre ancak hakkın kadastro tespit tutanağının tanzim tarihinden önce doğması halinde uygulama imkanına kavuşur. Tutanağın tanziminden sonra doğan haklara ilişkin açılan davalarda uygulama yeri yoktur. Miras bırakanın ölümü ile tereke intikal eder ve terekenin açılmasıyla mirasçılar tereke üzerinde
hak sahibi olurlar. Somut olayda, kadastro tespitinin 1973 yılında yapıldığı, miras bırakanın ise tespitten sonra 25.04.1976 tarihinde öldüğü gözetildiğinde, 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanma yeri bulunmadığı açıktır. Diğer yandan, muris muvazaası bakımından da hükme yeterli bir araştırma yapıldığı söylenemez. … Hâl böyle olunca, işin esası bakımından yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir. ‘’ gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; muris…’nın tapuda adına kayıtlı çekişmeli taşınmazı 18/08/1965 tarihinde davalı oğlu … satış yoluyla temlik ettiği, davalı adına oluşan tapu kaydının 1973 yılında yapılan kadastro tespitinde 2544 sayılı parsele revizyon gördüğü, davalı …’ın adı geçen taşınmazı 31/08/2005 tarihinde dava dışı üçüncü kişiye sattığı, muris …’nın 25/04/1976 tarihinde öldüğü, alınan tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere mirasbırakan ile davacılar arasında mal kaçırmayı gerektirecek önceye dayalı bir husumetin bulunmadığı, mirasbırakanın tüm malvarlığını davalıya devretmeyerek davacılar ile dava dışı çocuklarına da bir kısım yerleri verdiği, davalı tanıklarının çekişmeli taşınmazın davalı …’a bedel karşılığı satıldığını doğruladığı anlaşılmıştır.
Hâl böyle olunca, davanın reddedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabul edilmesi hatalıdır.
Davalının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.