Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/2217 E. 2015/3779 K. 18.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2217
KARAR NO : 2015/3779
KARAR TARİHİ : 18.03.2015

MAHKEMESİ : BODRUM SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/12/2013
NUMARASI : 2011/1106-2013/1160
Taraflar arasında görülen el atmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde, temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ……………. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

-KARAR-
Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde talil köyü kurduklarını ve işlettiklerini, davalılar Halil ve Hülya’nın AB 172 numaralı villayı işgal ettiklerini, anılan villanın kullanma hakkının 12.11.1999 tarihli sözleşme ile davalı Hulki’ye verildiğini, ancak Hulki’nin kendilerine bilgi dahi vermeden kullanma hakkını devrederek kendisine teminat olarak verilen hisseli tapuyu da davalı Hülya’ya temlik ettiğini, ancak teminat olarak verilen taşınmaz tapusunun başkasına devredilemeyeceğini, davalı Halil ile yapılan ek sözleşmenin de geçersiz olduğunun tespitine karar verildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, gider avansı yatırılmadığından ve dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1 parsel sayılı arsa niteliğinde olan taşınmazda davacı ile davalılar H.. P.., H.. A.. ve dava dışı kişilerin paydaş oldukları, taşınmaz üzerinde inşa edilmiş villaların bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür bir davada 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin elatılan yerin değeri olacağı ve belirlenen bu değer üzerinden Harçlar Kanunu’nun 26., 27., 28., 30., ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır.
Mahkemelerin görev konusunu düzenleyen dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 1.maddesi gereğince de görev dava olunan şeyin değerine göre belirtilmiş ise görevli mahkemenin tespitinde davanın açıldığı gündeki değerin esas tutulması gerekir.
./..
Somut olayda; davacı, kayden paydaş olduğu dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan AB 172 numaralı villayı davalılar Halil ve Hülya’nın işgal ettiklerini ileri sürerek eldeki davayı açtığına göre; bu durumda, dava gayrimenkulün aynına ilişkin paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, dava değerinin, çekişmeli taşınmazın keşfen belirlenen değerinden ibaret olacağı açıktır.
Ne var ki; Mahkemece, uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak çekişmeli yerin değeri saptanmaksızın neticeye gidilmiş olması doğru değildir.
Bilindiği üzere, görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde tutulması gereken bir usul kuralıdır.
Kabule göre de; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.’nun 114. maddesi dava şartlarını düzenlenmiş, 114/1-g maddesinde gider avansının yatırılmış olmasını dava şartı olarak tanımlamış; 115/2 maddesinde ise dava şartının yokluğu halinde izlenecek yol gösterilmiş; 120. maddesi ile de gider avansına ilişkin düzenlemeler getirilmiş, 324. maddesiyle de delil ikamesi için avans düzenlemesine ve avansın yatırılmaması halinde o delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı öngörülmüştür.
Tüm bu düzenlemelere karşın, her davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan hükümlere göre inceleneceği kuşkusuzdur.
Nitekim, 6100 sayılı HMK.’nın 448. maddesinde tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla yasanın derhal uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Eldeki dava, 1086 sayılı Kanun döneminde açılmış ve 6100 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar eski yasa hükümleri uygulanarak yürütülmüştür. Bu durumda davanın açılması ile ilgili tüm işlemlerin tamamlandığı kabul edilmelidir. Öte yandan gerek 1086 sayılı HUMK’nın ilgili hükümleri gerekse 6100 sayılı Yasanın 324. maddesi hükmü yargılamanın gerektirdiği masrafların ilgili tarafça yatırılıp yatırılmaması hususunda benzer hükümler getirmiş yatırılmaması halinde uygulanacak yaptırımlar da gösterilmiştir. Öyle ise, 6100 sayılı HMK’nun 324. maddesi uygulanmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri bulunmayan 6100 sayılı Yasanın 114/1-g, 115/2 ve 120/2 maddelerinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması da doğru değildir.
Hal böyle olunca, Mahkemece, uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak çekişmeli yerin değerinin keşfen saptanması, dava değerine göre, dava tarihi itibariyle sulh hukuk mahkemelerinin görev sınırını belirleyen 1086 sayılı HUMK’nın 8. maddesindeki, miktarın üstünde olduğunun belirlenmesi halinde davayı görmeye sulh mahkemeleri değil, asliye hukuk mahkemeleri görevli olacağından, görevsizlik kararı verilmesi, aksi halde işin esasına girilmesi gerekirken, bu husus değerlendirilmeksizin yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.