Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/1858 E. 2017/4676 K. 27.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1858
KARAR NO : 2017/4676
KARAR TARİHİ : 27.09.2017

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … ‘nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan … … … maliki olduğu 377 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetinin davalı …’ye, intifa hakkının ise diğer davalı …’ya devredildiğini, yapılan işlemlerin mirastan yararlanmasını engellemeye yönelik, gerçekte bağış olup, satış olarak gösterildiğini ileri sürerek davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile adına payı oranında tescile, mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, mirasbırakanın dava konusu taşınmazı vefa borcu ve minnet duygularıyla uygun bir bedel karşılığında satıldığını, vefatına kadar birlikte yaşadıklarını, tüm bakım ve ihtiyaçlarının karşıladıklarını, dava dışı mirasçı … … … ise annesi … tarafından kendisine verilen 50.000,00-TL bedel karşılığında … 6. Noterliği’nin 21/03/1994 tarih ve … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde mirastan feragat sözleşmesi ile miras hakkından feragat ettiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, satışın muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 377 ada 12 parselde bulunan 10 nolu bağımsız bölüm mirasbırakan … … adına tam payla 07.01.1990 tarihli kat mülkiyeti tesisi ile kayıtlı iken 28.06.1990 tarihli satış sözleşmesi ile çıplak mülkiyeti 15.000TL bedelle Necmiye Saıkaya’ya , intifa hakkını ise 30.000TL bedelle damadı …’ya temlik ettiği, mirasbırakanın 06.01.2013 tarihinde ölümü ile çocukları …, … …in ile oğlu …’ün (11.03.1984 tarihinde öldüğünden) kızı … …’in mirasçı olarak kaldığı, … 6. Noterliği 16.03.2001 tarih ve … yevmiye numaralı vasiyetnamenin İstanbul Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesi 2013/208 Esas sayılı 28.03.2013 tarihinde okunduğu, mirasbırakanın kaleme aldığı vasiyetnamede eşinin ölmeden önce 1 nolu bağımsız bölümü oğlu …’ün eşi …’e tapu da satış göstermek suretiyle bağışladığı, kendisinin de dava konusu taşınmazı ihtiyacına binaen kızına bedeli mukabilinde sattığını, … 6. Noterliği 21.03.1994 tarih … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde mirastan feragat sözleşmesinde ise dava dışı mirasçı … …’in kız kardeşi … lehine annesi …’nin mirasından 50.000TL bedel mukabilinde feragat ettiği, ardından mirasbırakanın düzenlediği 25.03.1994 tarihli adi yazılı senette dava konusu taşınmazın bedelinin 28.06.1990 tarihinde nakden … tarafından ödendiğini ve alınan paradan 50.000TL’nin ev alması için …’e verildiği geri kalan kısmının kendi ihtiyaçları için ayırdığının beyan edildiği, davacının aileden dışlandığı iddiasına rağmen bir arada çekilmiş fotoğrafların dosya arasında olduğu, dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakanın eşinin vefatından sonra davalıların mirasbırakanın yanına çekişme konusu daireye taşındıkları, taşınmazın yeri itibariyle giderlerinin fazla olması sebebiyle mirasbırakanın paraya ihtiyacı olduğu, uygun bedel karşılığında davalılara satıldığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706, Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesine göre; ”İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”, TMK’nun 6. maddesine göre ise; ”Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ” şeklindedir.
Somut olayda; yukarıda değinilen olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirastan mal kaçırma kastıyla hareket ettiği konusunda yeterli delil bulunmadığı işlemin gerçek satış olduğu, mirasbırakanın beyanları ve tanık anlatımlarının da bu yönde olduğu kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi isabetsizdir.
Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27/09/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.