Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/17386 E. 2018/13780 K. 22.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/17386
KARAR NO : 2018/13780
KARAR TARİHİ : 22.10.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVALILAR : …
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL – TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, dava dışı eşi Mustafa …’a Ordu 3. Noterliğinin 21.10.1999 tarih ve 15876 yevmiye nolu vekaletnamesi ile bir taşınmazın satışı için vekaletname verdiğini, bilgisi ve rızası dışında vekil Mustafa’nın 7 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümünü yakın arkadaşı …’a değerinin çok altında bir bedelle 20.08.2014 tarihinde sattığını, kısa bir süre sonra da davalı …’in yine vekil eşin yakın arkadaşı Merdal’a düşük bir bedelle devrettiğini, vekaletin kötüye kullanılması suretiyle taşınmazın devredildiğini davalıların vekille birlikte hareket ettiklerini, kötü niyetli olduklarını ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde bedelin tahsilini istemiştir.
Davalı …, taşınmazı davacanın eşi Mustafa aracılığıyla 52.000. TL bedelle satın aldığını, daha sonra da Merdal’a sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, taşınmazı 57.000. TL bedelle satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, vekil aracılığıyla yapılan işlemde hukuki bir eksiklik bulunmadığı, vekaletin kötüye kullanıldığı ve davacının zararlandırıldığı kararının Ceza Mahkemesince değerlendirilebileceği, resmi işlemler karşısında taraf tanıklarının da dinlenilmesine gerek olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olayda davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayandığı, 7.4.2015 tarihli oturumda tanıklarını bildirmek üzere süre talep ettiği, mahkemece tanık dinletme talebinin reddedildiği, 21.04.2015 tarihli oturumda davacı vekilinin delillerin toplanması ve tanıkların dinlenmesi yönünde yeniden talepte bulunduğu; ancak mahkemece vekaletin kötüye kullanılması iddiasına yönelik hükme elverişli araştırma ve değerlendirme yapılmadan sonuca gidildiği görülmektedir.
Hâl böyle olunca, yukardaki ilkeler uyarınc vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından araştırma yapılarak, öncelikle dava konusu edilen vekaletnamenin temini, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların gösterdiği tüm delillerin toplanması, vekil Mustafa tarafından davalı …’e yapılan temlikin davacının bilgi ve rızası dışında ve davacıyı zararlandırma kastıyla yapılıp yapılmadığının açıkça saptanması, hükümden sonra davacının son kayıt maliki Merdal hakkındaki davadan feragat ettiği ve davacının taşınmaz bedelinin tahsilini de talep etmiş bulunduğu da gözetilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yetinilerek karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyizi yerindedir, kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.