Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/17217 E. 2018/13390 K. 11.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/17217
KARAR NO : 2018/13390
KARAR TARİHİ : 11.10.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … ‘nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı ve dava dışı … ile aralarında yaptıkları anlaşma gereğince 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazını teminat amacıyla bedel almaksızın davalıya temlik ettiğini, aralarındaki anlaşmanın sonlandırılması üzerine davalının 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi ile taşınmazı iade edeceğini beyan etmesine rağmen devrin yapılmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil istemiştir.
Davalı, davacının inanç sözleşmesindeki edimini ifa etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmaz davacıya ait iken 10.05.2013 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği, davanın tarafları ile dava dışı …’ın imzasını taşıyan 01.08.2013 tarihli “Sözleşme” başlıklı belge ile tarafların imzasını taşıyan 02.11.2013 tarihli “İnanç Sözleşmesi” başlıklı sözleşme düzenlendiği ve özetle, dava konusu taşınmazın davalıya satıldığı, ancak satışın bir inanç işlemi olduğu, bu satış karşılığında dava dışı …’a 167.000,00 TL ödeme yapıldığı, ödenen paranın 95.000,00 TL’sinin davacının borcu olduğu, bu para davacı tarafından davalıya ödendiği takdirde davalının çekişme konusu taşınmazı bedel ödenmeksizin şartsız ve koşulsuz devredeceği hususlarına yer verildiği sabittir.

Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
İnançlı işlem iddialarının 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği; böyle bir belgenin yokluğu sebebiyle inançlı işlem iddiası kanıtlanamıyorsa, yazılı delil başlangıcı sayılacak nitelikteki bir olgunun varlığı halinde buna itibar edilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Şayet, T.M.K.’nun 6. maddesi hükmü uyarınca ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışma, gibi birtakım belgeler var ise ancak bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Eğer böylesi bir yazılı delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu şüphesizdir.
Somut olayda, 02.11.2013 tarihli belgeye taraflarca itiraz edilmemiştir. Bu haliyle anılan belgenin 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sözü edilen yazılı delil niteliğinde olduğu açıktır.
Ne var ki, inanç sözleşmesi başlıklı belgede dava dışı …’a 167.000,00 TL para ödendiği yazılı olup davacının da bu paranın 95.000,00 TL’sinden sorumlu olduğu belirtilmiş, davacı, davalı tarafından dava dışı …’a bir ödeme yapılmadığını dolayısıyla kendisinin de bir borcu olmadığını beyan etmiştir.
Hal böyle olunca, 01.08.2013 ve 02.11.2013 günlü sözleşmeler değerlendirilerek, öncelikle davacının davalıya 95.000,00 TL ödemesi gerekip gerekmediğinin açıklığa kavuşturulması, ödemesi gerekiyor ise miktar itibariyle tanıkla ispat sınırını aştığı dikkate alınarak bu paranın ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, ödenmemiş ise saptanacak miktarın 6098 sayılı TBK. nun 97. (818 sayılı BK. nun 81.) maddesi hükmü de gözetilerek mahkeme veznesine depo ettirilmesi için önel verilmesi ve bu husus yerine getirildiğinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.