Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/16905 E. 2019/389 K. 22.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/16905
KARAR NO : 2019/389
KARAR TARİHİ : 22.01.2019

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.01.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat … ile temyiz edilen davacı vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, korkutma(ikrah) nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 1182 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan oteli eşiyle birlikte işlettiklerini, 2001 yılında davalıdan 9.800 TL bedelle bir araç alıp 4.000-TL’sini nakten ödediğini, bakiye borç için iki ay vadeli 5.800 TL bedelli senet verdiğini, iki ay içinde borç ödenemeyince davalı tarafından vade farkı da ilave edilerek 7.200,00 TL bedelli bir senet daha alındığını ve icra takibi başlatıldığını, davalıya yedi ay boyunca faiz ödediğini, davalının borca karşılık dava konusu taşınmazın devrini isteyip aksi halde kendisine ve tüm ailesine zarar vereceği şeklinde tehdit etmesi neticesinde dava konusu taşınmazı davalıya devrettiğini, yaşadığı baskı ve tehdit devam ettiğinden 2004 yılı 10. ayında davalıdan şikayetçi olduğunu, davalının tehditlerinin artarak devam ettiğini ileri sürerek 1182 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, temlik tarihinin 04.02.2002 olup zamanaşımı süresinin geçtiğini, herhangi bir tehditte bulunmadığını, hakkında yapılan şikayetle ilgili 21.10.2004 tarihinde takipsizlik kararı verildiğini, davacı ve eşinin kendisinden 2001 yılı içinde aldıkları araç için verilen senedin ödenmemesi üzerine icra takibi başlattığını, davacının eşinin başka bir borcunu da alacaklısı ile anlaşarak ödediğini, davacının borçlarını sildiğini, birtakım borçlarını ödemek ve üstüne para vermek suretiyle dava konusu taşınmazı satın aldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Temlikin ikrah nedeniyle geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar Dairece, “ Davacının tehdit nedeniyle Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunduğu ve halen konuyla ilgili olarak Bartın Sulh Ceza Mahkemesinin 2004/645 Esas sayılı dosyasında davanın yürütüldüğü davanın henüz sonuçlanmadığının görüldüğü, anılan Ceza Mahkemesinde açılan dava sonucunun beklenilmesi, verilecek kararın eldeki davada gözetilmesi, ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasının doğru olmadığı” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 1182 parsel sayılı 174 m2 bahçe vasıflı taşınmazın davacı adına kayıtlı iken davacının bizzat taşınmazı 04.02.2002 tarihinde satış yolu ile davalıya temlik ettiği, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporuna göre, taşınmaz üzerinde zemin kat üzerine üç kat yapılmış bir bina olduğu, zemin katın salon ve resepsiyon olarak kullanıldığı, 1, 2 ve 3. katta 4’er oda bulunduğu ve bu odaların üçünün davacı tarafından, dokuzunun ise otel odası olarak kullanıldığının saptandığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 37. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 29.) maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. (BK’nin 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız(hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.
Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir(TBK’nın 39. md). Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim, istihkak davası(tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.
Somut olaya gelince, temlikin 04.02.2002 tarihinde yapıldığı, davacının 21.10.2004 tarihinde korkutma, tefecilik nedeniyle davalıyı şikayet ettiği, tefecilik ve tehditle otelin tapusunun zorla alındığı iddiaları bakımından davalı … ve dava dışı kişi hakkında Savcılıkça 25.11.2004 tarihinde ek takipsizlik kararı verildiği, “ paramı ödeyeceksin, söke söke almasını bilirim, tekrar görüşürüz” şeklinde davacıya karşı tehdit eyleminde bulunduğu iddiasıyla davalı hakkında tehdit suçundan Bartın Sulh Ceza Mahkemesinin 2004/645 esas sayılı dosyası ile kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucu davalının tehdit sözlerini alacağı tahsil maksadıyla sarf ettiği gerekçesiyle kendiliğinden hak alma (ihkak-ı hak) suçundan cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine karar verildiği, anılan kararın Yargıtay 4. Ceza Dairesince, hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin tartışılması gerektiğinden bahisle 05.05.2008 tarihinde bozulduğu, bozma sonrası yapılan yargılama sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davalının cezalandırılması ve cezanın ertelenmesi cihetine gidildiği, söz konusu kararın Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 07.03.2012 tarihli kararı ile suç tarihinin kesin biçimde belirlenmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu, bozma sonrası yapılan yargılama üzerine mahkemece, tanık Rahime’nin (davacının eşi), söz konusu tehdidin 2003 yılı yaz aylarında yapıldığını beyan ettiği, bu durumda suç tarihinin belirlenmesi için yeniden tanıkların dinlenilmesine gerek bulunmadığı, iddianamenin 25.11.2004 tarihinde düzenlenmiş olup eylemin her halükarda bu tarihten önce gerçekleştiğinin açık olduğu, sanığın söz konusu eylemi işlediğinin sabit olduğu, davalı sanığın ihkak-ı hak suçundan yargılanmış ise de dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle 21.12.2012 tarihinde düşme kararı verildiği, anılan kararın Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 08.07.2014 tarihli onama kararı ile kesinleştiği, netice itibariyle dava konusu taşınmazın ikrah (korkutma) yoluyla davalıya devredildiği iddiası bakımından davalı hakkında ek takipsizlik kararı verildiği, temlik tarihinden sonra 2003 yılı yaz ayında gerçekleştirildiği iddia edilen eylem hakkında ihkak-ı hak suçundan yapılan yargılama sonucu zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verildiği sabit olup, eldeki davada dinlenen davacı tanıklarının da temlikin korkutma nedeniyle gerçekleştiği yönünde beyanda bulunmadıkları gibi davacının eşi ve aynı zamanda davacı tanığı olan Rahime’nin ceza dosyasında tanık olarak verdiği ifadesinde “ borcu ödeyin malınızı geri alın dediği için kendisine güvenip oteli borcumuza karşılık vermiştik, borcumuzu ödememize rağmen otelimizi geri alamadık” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda korkutmanın koşullarının gerçekleştiğinden söz etme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.