Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/15202 E. 2018/14394 K. 13.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/15202
KARAR NO : 2018/14394
KARAR TARİHİ : 13.11.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ile davalı … tarafından süresinde, davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.11.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı … vekili Avukat … ile diğer temyiz eden davacı … vekili Avukat … … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalı … vekili Avukat ve temyiz edilen davalı … vekili Avukat ve davalı … gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, vakfeden müteveffa….’ın … 6. Noterliği’nin 21/09/1987 tarih ve 47103 yevmiye sayılı vakıf senedi ile… Basın Vakfını kurarak, 1104 parsel, 1106 parsel, 195 ada 16 ve 17 parseller ile dava konusu 48 ada, 1 parsel, 106 ada, 38 parsel ile sayılı taşınmazlarını vakfa bağışladığını, … 4. AHM’nin 1987/445E., -1988/106 K., sayılı kararı ile Vakfın tesciline karar verildiğini, ancak mahkemece tapu müdürlüğüne tescil bildirimi yapılmadığından, taşınmazların kayden vakfedenin üzerinde kaldığını, vakfeden daha sonra kendince bazı nedenlerden dolayı taşınmazları vakıftan kaçırmak için davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, vakfeden…’ın devirlerden sonra 05.10.1989 tarihinde … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1989/869 Esas sayılı dava dosyası ile açtığı davada mahkemece, vakıf tesciline dair kararın derhal tapu dairesine bildirilmemiş olması nedeniyle vakfedenin taşınmazlarının 3. kişilere temlikinin sonuç doğurmayacağı, taşınmaz malikinin 706 sayılı MK m. 74’e göre Vakıf olduğu, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesi ile reddine ve taşınmazların vakıf adına tesciline kadar tedbirlerin devamına karar verildiğini, 16 ve 17 parsel sayılı taşınmazların kamulaştırılarak … Belediyesi adına tescil edildiğini, mahkemenin kamulaştırma bedelinin vakfa ödenmesi yönünde hüküm kurduğunu, … Tapu Müdürlüğü’nce 1104 ile 1106 parsellerin … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1992/956 Karar sayılı kararına dayanılarak tescil işleminin gerçekleştirildiğini, Kadıököy Tapu Müdürlüğü’nce anılan kararın sadece taşınmazların vakfa aidiyetinin tespiti içerdiği değerlendirmesiyle, talebin tapu iptali ve tescile kesinleşmiş yeni bir kararın ibrazi halinde gerçekleştilebileceği gerekçe gösterilerek reddedildiğini belirterek dava konusu 48 ada, 1 parsel, 106 ada, 38 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile … adına tescilini istemiştir.
Davalılar, zamanaşımı definde bulunarak davanın esastan da reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalılar…., … ve …. yönünden kayıt maliki olmadıkları gerekçesiyle pasif husumet yokluğundan davanın reddine, diğer davalılar Fikret ve Kemal yönünden iyiniyetli olmadıkları gerekçesiyle tapu kayıtlarının iptali ile davacı vakıf adına tesciline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden;…’ın çekişme konusu 106 ada 38 parselde kayıtlı 13 nolu bağımsız bölüm ile 48 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarını … 6. Noterliği’nin 21.09.1987 tarih ve 47103 yevmiye nolu vakıf senedi ile … Basın Vakfına vakfettiği, … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18.02.1988 tarih ve 1987/445 Esas 1988/106 Karar sayılı kararı ile vakfın tesciline karar verildiği ve 06.10.1988 tarihinde Resmi Gazete’de ilan edildiği, bilahare vakfeden Beria Kızılağaç’ın çekişme konusu 38 parselde kayıtlı 13 nolu bağımsız bölümü davalı …’a, …’in 19.10.1988 tarihinde davalı …’a, çekişme konusu 48 ada 1 parsel sayılı taşınmazını 20.10.1988 tarihinde davalı …’e, Tahir’in 11.11.1988 tarihinde davalı …’ya,…’ün 24.01.1989 tarihinde davalı …’a, …’ın 19.09.1989 tarihinde davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği, vakfeden …’ın 05.10.1989 tarihinde … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1989/869 Esas sayılı dava dosyası ile …’na vakfettiği taşınmazlarını kandırılması nedeniyle üçüncü kişilere temlik ettiğini belirterek tapu kayıtlarının iptali ile adına tescili davası açtığı, mahkemenin 1992/956 Karar sayılı kararı ile vakıf tesciline dair kararın derhal tapu dairesine bildirilmemiş olması nedeniyle vakfedenin taşınmazlarının 3. kişilere temlikinin sonuç doğurmayacağı , taşınmaz malikinin 706 sayılı MK m. 74’e göre Vakıf olduğu, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesi ile reddine ve taşınmazların vakıf adına tesciline kadar tedbirlerin devamına ilişkin verilen kararın Dairece 8.7.1993 gün ve 5725 Esas- 9474 sy kararı ile onandığı, yine Dairenin 10.12.1993 gün ve 14579 Esas- 15144 Karar sayılı kararı ile karar düzeltme isteminin reddine karar verilerek 10.12.1993 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, tapu iptali ve tescil davalarında kabul kararı verilecek ise kayıt maliki adına olan kaydın iptali karar verilmesi gerekli ve yeterli olup, davacı vekilinin son malikten geriye doğru ….’a kadar tüm ara malikler adına olan kayıtların iptali ile davacı vakıf adına tesciline ilişkin temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.
Davalılar …. ve…’ın temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda, çekişme konusu 38 parselde kayıtlı 13 nolu bağımsız bölüm ile 48 ada 1 parsel sayılı taşınmazın hükmen … adına tescilinden sonra ilk el … ve …’e yapılan satışın yolsuz tescil nedeniyle geçersiz olduğu kuşkusuzdur.
Ne var ki sonraki malikler için Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi anlamında araştırma yapılması gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazları iktisap eden Mehmet ve Tahir’den sonraki maliklerin iyi niyetli olup olmadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca TMK.nun 1023 anlamında araştırılması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilip davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalılar … ve…’ın yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.11.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasalara aykırı bir yön bulunmamasına göre davanın kabulüne dair mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun hükmün bozulması yönündeki aksi görüşüne katılmıyorum.