YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1484
KARAR NO : 2015/5234
KARAR TARİHİ : 09.04.2015
MAHKEMESİ : DELİCE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/05/2013
NUMARASI : 2012/15-2013/27
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın ise reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri Sultan’nın maliki olduğu ..parsel sayılı taşınmazlarını davalılara rızai taksim sözleşmesi suretiyle gerçekte bedelsiz olarak temlik ettiğini, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, yasal miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu, çekişmeli taşınmazların bedeli karşılığında satın aldığını, taksim sözleşmesinin gereğinin yerine getirildiğini belirtip davanın reddini savunmuşlar, karşı davaları ile miras taksim anlaşmasındaki cezai şartın tahsili isteğinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu edilen.. parseldeki 32/96 payın, .. parseldeki 32/96 payın,.. parseldeki 32/96 payın,.. parseldeki 12/48 pay ile … parsel sayılı taşınmazların Haydar adında kayıtlı olduğu, Haydar mirasçıları olan Sultan ve davalı Adem ile Haydar’ın aralarında düzenledikleri 19.01.2007 tarihli ” miras paylaşım anlaşması” gereğince 608 yevmiye nolu 14.05.2007 tarihli akitle çekişmeli taşınmazlardan .., .. parseldeki 32/96 payın,.. parseldeki 32/96 pay ile.. parsel sayılı taşınmazların davalı Adem adına, çekişmeli 1047, 2032 sayılı parseldeki 12/28 pay ile .. parsel sayılı taşınmazların davalı Haydar adına, davacıların murisi Sultan adına ise sadece tarla vasıflı, 11.350 m2 büyüklüğündeki 322 sayılı parselin tescilinin yapıldığını, ancak bilahare 322 sayılı parselin de muris Sultan tarafından 23.05.2007 tarihinde satış suretiyle davalı Adem’e temlik edildiği, ayrıca miras taksim sözleşmesinde Sultan’ın taşınmazların satış bedeli olarak 16.000,00-TL talep ettiği bu bedelin ise davalı Adem’den 9.0000,00-TL nakit olarak bakiye 7.000,00-TL ise davalı Adem’in kendisine bakmasının karşılığı olarak aldığını, ancak sözleşmeden vazgeçilmesi ve taşınmazları talep ederse Adem’e cezai şart ödemeyi tahahüt ettiği, Sultan’nın 18.10.2008 yılında ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı çocukları Nurati, Yaşar ile Gülender’in kaldığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; 1001, 1800 ve 1887 parsel sayılı taşınmazların 3. kişiler adına kayıtlı olduğu belirlenmek suretiyle anılan parseler yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Davalıların temyiz itirazlarına gelince,
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazların temliklerinin muvazaalı olup olmadığı hususunda mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Şöyle ki, tarafların bildirdiği deliller eksiksiz toplanmamış tanıklar dinlenilmemiş, murisin taşınmaz satmaya ihtiyacı olup olmadığı duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmemiş, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ilgili kurumlardan araştırılmamış, mahallinde keşif yapılarak taşınmazların satış tarihlerindeki değerleri saptanmamış, satışa ilişkin bedel ödemesi yapılmış ise ilgili evraklar temin edilmemiş, murisin tüm mal varlığı araştırılmamış çekişme konusu taşınmazların temlikten önce ve sonra kimin tasarruf ettiği, murisin ölümünden önce nerede yaşadığı, yalnız yaşayıp yaşamadığı ve mirasçıları ile arasındaki beşeri ilişkileri üzerinde durulmamıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda taşınmazlar açısından iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin muris muvazaası iddiası bakımından irdelenerek değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken miras taksim sözleşmesi ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde değerledirilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi dava kısmen kabul edildiği halde, davada vekille temsil edilen davalılar yararına, davanın reddedilen kısmı üzerinden vekalet ücreti takdir ve tayini gerekirken bu hususta karar verilmemiş olması da isabetsizdir.
Kabule göre de ; dava konusu 1780 sayılı parseli davalı Adem 14.05.1990 tarihinde dava dışı 3. kişiden edindiği halde bu parselin kabul kapsamına alınması da isabetsizdir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.