Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2015/14718 E. 2018/13793 K. 23.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/14718
KARAR NO : 2018/13793
KARAR TARİHİ : 23.10.2018

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : … VD.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL, TENKİS

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.10.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat Erhan… ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları Sabri…’in maliki olduğu dava konusu 786, 787 ve 823 parsel sayılı taşınmazları davalının damadı olan ara malik Mehmet Nuri ( dava dışı ) üzerinden davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalının da değerli olan taşınmazları alım gücünün bulunmadığını, satış bedelinin terekeden çıkmadığını, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, mümkün olmazsa tenkisini istemişlerdir.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, mirasbırakanın ihtiyaçları nedeniyle taşınmazlarını üçüncü kişiye sattığını, kendisinin de bedeli karşılığında Mehmet Nuri isimli şahıstan satın aldığını, satışların gerçek olduğunu, murisin başka taşınmazlarının da bulunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaa olarak yapıldığının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Sabri…’in … ilçesi Güngörmez köyünde bulunan dava konusu 786 ( 8.720 m2’lik Tarla ), 787 ( 11.860 m2’lik Tarla ) ve 823 ( 990 m2’lik Arsa ) parsel sayılı taşınmazları 14.05.2004 tarih ve 1077 yevmiye no’lu akit ile dava dışı Mehmet Nuri’ye, Mehmet Nuri’nin de 08.02.2005 tarih ve 328 yevmiye no’lu akit ile davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği, 1929 doğumlu murisin 23.07.2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızları … ve … ile davalı oğlu …’i bırakığı kayden sabittir.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Mirasbırakan Sabri’nin dava konusu taşınmazlar haricinde başka taşınmazlarının da bulunduğu, bu taşınmazlar incelendiğinde, İstanbul ili Sultangazi ilçesi 50. Yıl mahallesinde 2464 ada 18 parsel sayılı taşınmazın ( 257 m2’lik Arsa – üzerinde 4 daire ve 4 dükkan bulunan ) tamamının mirasbırakana ölümü ile tüm mirasçılarına intikal ettiği, tüm mirasçıların anılan taşınmazı 25.10.2011 tarihinde ÖzŞahinler Kuyumculuk isimli şirkete 501.000,00 TL bedel göstererek satış yoluyla devrettiği, öte yandan mirasbırakanın dava konusu taşınmazlar ile aynı ilçede bulunan 790 ( 9.120 m2’lik Tarla ) ve 307 ( 4.270 m2’lik Tarla ) sayılı parsellerin tamamı, 64 ( 1.080 m2’lik Tarla ) sayılı parseldeki miras payı ile İstanbul ili Sultangazi ilçesinde bulunan 999 sayılı parseldeki 1/192 payını ( 44,66 m2’ye isabet eden ) ve 674 sayılı parseldeki 1/192 payını ( 47,37 m2’ye isabet eden ) bıraktığı ve
halen mirasbırakan adına kayıtlı oldukları tespit edilmiştir. Mirasbırakanın, Gaziosmanpaşa 6. Noterliği’nin 07.10.2008 tarihli vekaletnamesi ile taşınmaz alım, satım, intikal vs işlemler yapma konusunda davacı kızı …’ı vekil tayin ettiği görülmüştür. Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan gelen kayıtlardan, davalı …’ın 01.06.2002 tarihinden beri emekli maaşı aldığı, yapılan zabıta araştırmasında traktör, otomobil ve kamyoneti ile büyükbaş hayvanlarının bulunduğu, eşi ile birlikte kendi evlerinde ikamet ettiği, eşinin de Saray ilçesinde pastane işlettiği saptanmıştır.
Yukarıda yer verilen somut olgular ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakan ile davacı kızları arasında mal kaçırmayı gerektirecek herhangi bir husumet bulunmadığı, mirasbırakanın kış aylarında İstanbul ilinde ikamet ederek kızları ile görüştüğü, yaz aylarında ise davalı oğlunun yaşadığı köye geldiği, öte yandan mirasbırakanın dava konusu taşınmazlar haricinde çok sayıda taşınmazının bulunduğu ve hatta bir taşınmazı mirasçıların satıp bedelini aralarında paylaştığı, mirasbırakanın mal kaçırma amacı ile hareket etmesi halinde mirasçılarına herhangi bir şey bırakmama ya da daha az mal bırakma amacına uygun hareket etmeye çalışacağı, ne var ki eldeki davada mirasbırakanın dava konusu taşınmazlardan daha değerli yerlerini mirasçılarına bıraktığı, davalının çekişmeli taşınmazların bulunduğu mahalde yaşadığı ve sosyo ekonomik durumu gözetildiğinde, taşınmazları satın almaya gücü yeteceği gibi köy yerinde yaşamasından ötürü satın almasının da hayatın olağan akışına uygun olduğu, sırf akitte gösterilen satış bedeli ile keşfen belirlenen rayiç değer arasında fahiş fark bulunması ve murisin mal satmaya ihtiyacının bulunmaması muvazaanın kanıtı sayılamayacağından temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.10.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; hükmün onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma yönündeki aksi görüşüne katılmıyorum.