Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/9533 E. 2015/9486 K. 25.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/9533
KARAR NO : 2015/9486
KARAR TARİHİ : 25.06.2015

MAHKEMESİ : MERSİN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/02/2014
NUMARASI : 2010/773-2014/92

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi . . . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları Süleyman maliki olduğu 2201 ada 2 parsel, 6 numaralı bağımsız bölümü kızı olan dava dışı Neşe’ye verdiği vekaletname kullanılmak suretiyle 6.10.2009 tarihli akitle davalıya satış yolu ile temlik ettiğini, işlemin diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakanın bir kısım davacılar ile yaşadığı sorunlar nedeniyle Niğde’den taşınıp Mesin’e yerleşmek durumunda kaldığını, 2007 yılından bu yana eşi olan davacı Kamuran ile bir araya gelmediklerini, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, satış işleminin gerçek olduğunu, murisin satış bedeli ile ihtiyaçlarını ve tedavi masraflarını karşıladığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan Süleyman ’in 15.9.2010 tarihinde öldüğü, mirasçısı olarak eşi olan davacı Kamuran ile (ondan olma çocukları) davacılar Özdal, Gürdal ve Emine ile (Bedia’dan olma çocukları) Mustafa ve Nezihe ile dava dışı Neşe kaldıkları, mirasbırakan adına kayıtlı dava konusu 2201 ada 2 parsel, 6 numaralı bağımsız bölümün mirasçı Neşe tarafından murise vekaleten 6.10.2009 tarihinde 61.000,00-TL bedelle davalıya satış suretiyle devredildiği, davalı ile mirasçı Neşe’nin karı-koca oldukları anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
./..

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olaya bakıldığında, muris Süleyman’ın daha önce Niğde’de yaşamakta iken 2007 yılında bir kısım davacılar ile yaşadığı sorunlar nedeniyle kızı Neşe’nin yaşadığı Mersin’e gelip yerleştiği, öncesinde kuyumculuk yaptığı ve emekli maaşının bulunduğu, Niğde’de bulunan kuyumcu dükkanını 28.2.2008 tarihinde davacı Özdal’a 400.000,00-TL bedelle sattığı, 10.4.2008 tarihinde dava konusu 6 numaralı daireyi satın aldığı, aynı tarihte bu taşınmazda bulunan 8 numaralı daireyi de kızı Neşe’nin satın aldığı, murisin Mersin’e gelip yerleştikten sonra eşi olan davacı Kamuran ile hiç görüşmediği, ölene kadar ayrı yaşadıkları, murisin davacı Kamuran’a şiddet uygulaması nedeniyle 5.3.2007 tarihli mahkeme kararı ile evden uzaklaştırıldığı ve 14.10.2009 tarihinde Mersin 2. Aile Mahkemesinde Kamuran aleyhine boşanma davası açtığı, davacı tanıklarının; murisin mal satmaya ihtiyacı olmadığını, eşi Kamuran aleyhine boşanma davası açmadan önce malvarlığını elinden çıkarmak istediğini, ölmeden evvel ağır bir hastalığı olmadığını, sosyal güvencesinin bulunduğunu, kızı Neşe’nin yanında yaşadığı için dava konusu daireyi ona verdiğini duyduklarını, davacılarla arasının iyi olmadığını, annelerine kötü davrandığı için davacıların murise mesafeli davrandıklarını beyan ettikleri, davalı tanıklarının ise; murisin davacı eşi ve çocukları ile yaşadığı bir takım sorunlar nedeniyle Mersin’e gelip yerleştiğini, 7-8 ay huzur evinde kaldığını, ev alıp huzur evinden ayrıldığını, kızı Neşe ile küçüklüğünden bu yana çok ilgilenemediği için aynı binada ona da daire satın aldığını söylediğini, davacı çocuklarının kendisine bakmadıklarını, dava konusu daireyi de paraya ihtiyacı olması nedeniyle kendisi ile bakıp ilgilenen davalıya sattığını beyan ettikleri, mahkemece yapılan keşifte taşınmazın satış tarihi değerinin 150.000,00-TL olduğunun belirlendiği, muris adına kayıtlı Niğde’de 1 adet dükkan bulunduğu, davacılara da taşınmaz devrettiği ve murisin tedavi masrafları ile paraya ihtiyacı olduğu iddiasının kanıtlanamadığı görülmektedir.
Bütün bu olgular birlikte değerlendirildirildiğinde, davalıya yapılan temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.

../…

Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.