YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/9293
KARAR NO : 2015/9241
KARAR TARİHİ : 22.06.2015
MAHKEMESİ : GEBZE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/12/2013
NUMARASI : 2011/386-2013/807
Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … ’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı Sıdıka ’ın, 169 parsel sayılı taşınmazını oğlu olan davalıların mirasbırakanı Muharrem’e satış suretiyle temlik ettiğini, Muharrem’in de taşınmazı önce bacanağı olan dava dışı Alaattin’e devredip, daha sonra yine satış suretiyle geri aldığını, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve miras payı oranında adına tescil istemiştir.
Davalılar, mirasbırakan Sıdıka’nın sağlığında mirasçıları arasında paylaştırma yaptığını, dava konusu taşınmazın muris babalarının payına isabet ettiğini, paylaştırma sırasında davacıya payı karşılığı nakit ödeme yapıldığını, ödenen miktarın taşınmazın değeri ile aynı olduğunu, muvazaalı satışın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu tarla nitelikli 169 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan Sıdıka tarafından 11/08/1983 yılında satış suretiyle davalıların murisi Muharrem’e temlik edildiği, temlikten 9 sene sonra 16/04/1992 tarihinde Muharrem’in dava dışı Alaattin’e yine satış suretiyle aktardığı, 02/05/1994 tarihinde Muharrem tarafından taşınmazın geri alındığı, mirasbırakan Sıdıka’nın 05/07/1996 yılında öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı oğlu Suat, dava dışı oğlu Recep ve kendisinden sonra ölen oğlu Muharrem’in çocukları davalılar Gülcan, Zehra ve Mustafa’yı bıraktığı anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince, davacı tanık bildirmemiş, davalı tanıkları mirasbırakanın köyde yanında yaşayan oğlu Muharrem’e dava konusu taşınmazı devrettiğini, Gebze’de yaşayan diğer oğullarına buna karşılık para verdiğini, Muharrem’in murisin sağlığında dava konusu taşınmaz üzerine ev yaptığını bildirmişler özellikle bu davanın kabulü halinde mirasçı sıfatı ile hak sahibi olacak Recep, mirasbırakan annesinin dava konusu taşınmazı ağabeyi Muharrem’e verdiğini, davacı Suat’a ise murisin babasından kalan Parlakbayır mevkiindeki taşınmazda bulunan payını satarak elde ettiği 110.000 TL. satış parasını 110.000-TL verdiğini, dava konusu taşınmazın Muharrem’e verilmesi konusunda davacı Suat’la birlikte rızalarının olduğunu, hatta daha sonra annesinin Suat’a 20.000-TL daha verdiğini, bu para ile Suat’ın yazlık ev aldığını ifade etmiştir.Dosya kapsamından mirasbırakan Sıdıka’nın kendi anne ve babasından kalma 14 parça taşınmazdaki paylarının, mirasçılarına intikalen geçtiği de sabittir.
Bu durumda, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya mal kaçırma amacı ile değil mirasçıları arasında mallarını paylaştırma amacı ile temlik ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.