YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8983
KARAR NO : 2015/9304
KARAR TARİHİ : 23.06.2015
MAHKEMESİ : URLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/11/2013
NUMARASI : 2012/494-2013/570
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil isteminin kabulüne, tazminat istemi yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalı Rıza vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.06.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat G.A ile diğer temyiz eden vekili Avukat A.A geldiler, davetiye tebliğine rağmen davalı V.. Ç.. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, çekişmeli taşınmazların davalı Rıza’ya teminat amaçlı temlik edildiği iddiasına dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne, tazminat isteğiyönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davanın 6100 sayılı HMK’nun 115/2. maddesi uyarınca usulden reddine ilişkin olarak verilen kararın Dairece “6100 sayılı HMK’nun 324. maddesi uygulanmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan 6100 sayılı HMK’nun 114/2, 115/2 ve 120/2. maddelerinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı” gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan yargılama sonunda; 08.11.2013 tarihli kısa kararda; “Davacının davasının Kabulü ile, Urla ilçesi 4543 ada 11 parsel sayılı taşınmaz ile Torbalı ilçesi 696 parsel sayılı taşınmazın 1/4 payının tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, davacının 1.000.000.TL tazminatın davalıdan alınmasına ilişkin talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına” karar verildiği, 28.11.2013 tarihli ara karar ile, 08.11.2013 tarihli kısa kararda davalı V.. Ç.. yönünden hüküm kurulmadığından 6100 sayılı HMK’nun 304/1 ve 2.maddeleri gereğince dosya resen ele alınarak tavzih kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle yeniden duruşma günü açılarak tarafların tavzih duruşmasına davet edildiği, 26.12.2013 tarihli tavzih duruşmasında ise; “ davalı V.. Ç.. yönünden hüküm kurulmadığından kısa kararın tavzihi ile, davalı Vedat yönünden davanın reddine” karar verildiği ve aynı tarihli gerekçeli kararın da bu doğrultuda oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
./..
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388., 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK’nun 389., yine HMK’nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HUMK’nun 381.maddesinin son fıkrasının HMK’nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nun 305. maddesinde düzenlendiği üzere hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve borçlar tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.
Somut olaya gelince; değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda yer almadığı halde, “Davalı V.. Ç.. yönünden davanın Reddine” şeklinde kısa kararın tavzih edilmesi, kısa karar ile çelişkili olarak gerekçeli karar oluşturulmuş olması doğru değildir. Öte yandan açıklanan şekilde hüküm oluşturulması, hükmün değiştirilmesi sonucunu doğurduğundan 6100 sayılı HMK’nun 305. maddesinde düzenlenen hükümlerin tavzihi kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi aynı Yasanın 304.maddesinde düzenlenen hükmün tashihi olarak nitelendirilerek karar oluşturulmuş olmasının da usul ve yasaya uygun olduğu söylenemez.
Davacının ve davalı Rıza ’in temyiz itirazların açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün 10.4.l992 günlü, 1992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 23.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.