Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/8575 E. 2015/8335 K. 04.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8575
KARAR NO : 2015/8335
KARAR TARİHİ : 04.06.2015

MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2014
NUMARASI : 2013/358-2014/111

Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü;

-KARAR-

Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, mirasbırakan Ö..L..Ö..’nün maliki olduğu …. ada 15 parsel sayılı taşınmaza komşu ….. ada 19 parselden davalının taşkın inşaat yapmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesine ve taşkın yapının yıkımına karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır.
Davalı, davacının iştirak halinde malik olup, dava dışı mirasçılar bulunduğunu, yine dava konusu ….. ada 19 parselde kat irtifakı kurulu bina olup dava dışı maliklerin bulunduğunu, taşkın binayı dava dışı yüklenici firmanın yaptığını, müdahaleden ihtar ile haberdar olduğunu, payına düşen tazminatı ödemeye hazır bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın kayden davacının murisine ait bulunduğu, davacının tek başına murise ait mal varlığının korunmasını isteyebileceği, çaplı taşınmaza inşa edilen davalının bağımsız bölüm maliki olduğu binanın davacı yerine taşkın olduğu, davalının çap kapsamını belirleyip gerekli özeni göstermeden yapılanmasında iyi niyetli olduğunun söylenemeyeceği, müdahalenin haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere göre; çekişme konusu …. ada 15 parselin kayden davacının murisi Ö..L..Ö.. adına kayıtlı olduğu, murisin 29.10.1990 tarihinde ölümü ile davacının ve dava dışı kişilerin mirasçı kaldığı, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı olmadığı, komşu …. ada 19 parselde bulunan 4 nolu bağımsız bölümün maliki olduğu anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamı, yapılan uygulama sonucu elde edilen bilirkişi raporu ile davacının kayden paydaşı olduğu çekişme konusu taşınmaza komşu parseldeki kat irtifakı kurulu dört adet yan yana tripleks binadan davalıya ait olan 4 nolu binanın 3.89 m2 taşkın olduğunun belirlendiği sabittir.
Öte yandan, davalının dava konusu binaların dava dışı yüklenici tarafından inşa edildiğini, iyi niyetli olduğunu, taşkınlıktan haberi olunca üstüne düşen bedeli ödemeye hazır olduğunu, ancak davacının fahiş talepleri nedeniyle anlaşamadıklarını savunduğu da açıktır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu’nun 725. maddesine dayalı taşkın inşaat sebebi ile yapı malikine yönelik açılan elatmanın önlenmesi ve yıkım davasında savunma yoluyla temliken tescil istenebileceği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; başkasının taşınmazına, temelli ve kalıcı nitelikte yapı yapılması durumunda, 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 684. ve 718.maddelerinin hükümleri gereğince yapı üzerinde veya altında bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüzü) haline geleceğinden ana taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Yasa koyucu bu konumdaki taşınmaz maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi genel hükümlere bırakmamış Medeni Kanunun 722, 723, 724 maddelerinin özel hükümleri ile düzenlemeyi uygun bulmuştur.
Bir kimse kendi malzemesi ile başkasının taşınmazına sürekli esaslı ve tamamlayıcı (mütemmim cüz) nitelikte yapı yapmışsa ve TMK’nin 724 maddesine göre;”yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini istiyebilir.”Söz konusu madde hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyi inançtır.
Öngörülen iyi inancın TMK’nin 3.maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyi inanç olduğunda kuşku yoktur. Bu kural, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını; ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder. Böyle bir davada iyi inançlı olduğunu iddia eden kişinin 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir.
İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır.
Üçüncü koşul olarak ta yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar göz önünde bulundurularak bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, temliken tescil isteme hakkı ancak,yapı yapıldığı sıradaki taşınmazın maliki olan kişiye karşı açılacak davada ileri sürülebilecek bir kişisel hak olup,yenilik doğurucu bu dava sonunda,verilen kararın kesinleşmesinden sonra ayni hakka dönüşebilir.
Öte yandan, TMK’nin 722. maddesi taşınmaz malikine rızası olmaksızın yapılmış ve yıkımı aşırı zarar doğurmayan yapının yıkımını isteme hakkı tanımış, yıkım masrafının yapı malikine ait olacağını hükme bağlamıştır. Ne var ki, yasada aşırı zarar kavramı tanımlanmadığından yasa koyucunun bu yöndeki asıl amacının göz önünde tutulmasında yarar vardır. Değinilen maddenin düzenlemesine yol açan asıl neden, meydana getirilen yapının korunmasındaki mevcut olan genel iktisadi yarardır. Diğer bir söyleyişle yapının yıkımı halinde dava tarihine göre objektif ölçüler içerisinde tespit edilecek zararın çok fazla olması aşırı zararın varlığını gösterir. Bununla birlikte gerektiğinde özel ve teknik hususlarda uzman bilirkişilerin bilgisine başvurulmak suretiyle taşınmaz sahibinin o yapıdan yararlanma derecesi arsanın bütünlüğünün bozulup bozulmaması taşınmazın değerinde doğacak noksanlık gibi sübjektif olgularda dikkate alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan ilke ve olgular uyarınca somut olaya bakıldığında, mahkemece, davalının temliken tescil savunması üzerinde durulmamış, bu yönden gerekli araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Diğer taraftan, yapılan uygulama sonucu elde edilen inşaat bilirkişi raporunda, taşkın binanın aplikasyon krokisi olmadan bilgi formuna göre inşa edildiği, bina sahibinin kastının olmadığı, belediye ile yazışma yapılarak tecavüzlü durumun neden kaynaklandığının belirlenebileceği ve tadilat projesinin mevcudiyetinden bahsedildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; mahallinde içinde harita mühendisi bilirkişinin de yer aldığı üç kişilik bilirkişi heyeti ile yeniden keşif yapılarak davalının temliken tescil savunması üzerinde durulmak suretiyle yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, ilgili belediye ile gerekli yazışmanın yapılması, tadilat projesi de gözetilerek davalının taşkın binanın yapımında iyi niyetli olup olmadığı, yıkımın fahiş zarar doğurup doğurmayacağının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması, bilirkişiden denetime elverişli uygulamayı gösterir rapor alınması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.