Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/8433 E. 2015/9261 K. 22.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8433
KARAR NO : 2015/9261
KARAR TARİHİ : 22.06.2015

MAHKEMESİ : KIRKLARELİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/02/2014
NUMARASI : 2012/241-2014/113

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil veya tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, Almanya’da yaşadığını, davalı Nazmi’yi kayden maliki olduğu 105 parsel sayılı taşınmazdaki 33 numaralı bağımsız bölümü dilediği kimseye dilediği bedelle satış yetkisi içerir biçimde vekil tayin ettiğini, davalı Nazmi’nin vekâlet görevini kötüye kullanarak eşi olan diğer davalı Şükran’a devrettiğini, bu satıştan haberdar etmediğini ancak, 2012 yılında Türkiye’ye geldiğinde durumu öğrendiğini, temlikin vekâlet görevinin kötüye kullanılması suretiyle ve muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini, satış bedeli çok düşük gösterildiği gibi herhangi bir bedel dahi ödenmediğini, keza davalıların satın alma gücünün de bulunmadığını, öte yandan davalı Şükran’ın iyiniyetli 3. kişi de olamayacağını ileri sürerek davalı Şükran adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini, mümkün olmadığı takdirde taşınmazın bedeli olarak 50.000 TL’nin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar, annesi, babası ve diğer kardeşleri ile olan sorunları nedeniyle onlarla görüşmeyen davacıya uzun yıllar boyunca sahip çıktıklarını, davacıya ait çekişme konusu taşınmazın maddi olarak da tüm sorumluluğunu davacının isteği üzerine üstlendiklerini, tüm aidat, vergi borcu, sigorta poliçeleri vs gibi masrafların taraflarından karşılandığını, oğulları dava dışı Aydın tarafından da davacıya her zaman maddi destek sağlandığını hatta bir kaç kez elden para gönderildiğini, davacının hem aldığı paraları ödemek hem de ailevi gerekçelerle çekişme konusu taşınmazın diğer kardeşlerine kalmasını istememesi nedeniyle taşınmazın satılmasını ya da Aydın’a maletmek istediğini, davalı Nazım’a verdiği vekâletnameye istinaden satışın Aydın’ın ticari işlerindeki risk nedeniyle annesi davalı Şükran adına davacının da bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, bu durumdan davacının da haberdar edildiğini, fakat davacının yeğeni Aydn’ın eşinden boşanarak davacının istemediği bir kişi ile evlenmek istemesi üzerine davacının çok öfkelenip bu davayı açtığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuşlardır.

./..

Mahkemece, davacının davalı Nazmi’ye dava konusu taşınmazın satışı konusunda vekaletname verdiği, vekâleten verilen yetkiye dayanarak davalı Nazmi’nin dava konusu taşınmazı davacının kardeşi davalı Şükran’a 16/11/2007 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, davacının, davalıların oğlu Aydın’a olan borçlarına karşılık ve ayrıca davacının görüşmediği diğer mirasçılarına taşınmazın miras yoluyla kalmasının önüne geçmek için davacının bilgisi ve talimatı doğrultusunda satıldığının, davalı Nazmiye, Şükran’a satış yapılmak amacıyla vekâlet verdiğinin tanık beyanları ile sabit olduğu, yine davacı ve davalı Şükran’ın kardeş oldukları, davacının 2007 yılında satış yapıldıktan sonra ülkeye geldiği, dava tarihinin ise 2012 yılı olduğu gözönünde bulundurulduğunda, davacının satıştan haberi olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, temlikin davacının bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldığı, zararlandırma unsurunun gerçekleşmediği, vekâleten temsil yetkisinin sınırlarının aşılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının davalı Nazmi’yi, 17.07.2007 tarihinde 105 parsel sayılı taşınmazdaki 33 numaralı bağımsız bölümü ve 505 ada 103 parsel sayılı taşınmazdaki binanın kazan dairesindeki yararlanma hakkını, dilediği kimseye dilediği bedelle satması için vekil tayin ettiği 16.11.2007 tarihinde de çekişme konusu taşınmazın 26.000 TL bedel karşılığında vekil davalı Nazmi eliyle diğer davalı Şükran’a satış suretiyle devredildi, 05.06.2012 tarihinde de eldeki davanın açıldığı davacının tapu iptali ve tescil yanında terditli olarak bedel de istediği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde “vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir…” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

../…

Somut olaya gelince; yukarıda belirtilen ilke ve olgular ışığında hükme yeterli ve elverişli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Şöyle ki; çekişme konusu taşınmaz başında keşif yapılıp taşınmazın gerçek değeri saptanmamış, keşfen saptanan bedelle, resmi akitte belirlenen satış bedeli kıyaslanmamış, işlem tarihi ile dava tarihi arasında geçen zaman dilimi de gözönüne alınarak davacının gerçek istek ve iradesi belirlenmemiştir.
Hâl böyle olunca, yerinde keşif yapılması ve taşınmazın değerinin saptanması, davacının gerçek istek ve iradesinin ve vekil davalının vekil eden davacı yararına ve iradesine uygun hareket edip etmediğinin toplanan ve toplanacak taraf delilleri ile değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre davacının terditli talebi de gözönüne alınarak bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları bu sebeple yerindedir.Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.