Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/8322 E. 2015/8076 K. 02.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8322
KARAR NO : 2015/8076
KARAR TARİHİ : 02.06.2015

MAHKEMESİ : YUMURTALIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/01/2014
NUMARASI : 2013/35-2014/10

Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-

Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmazda davacıların mirasbırakanı Süleyman’ın ve dava dışı bir çok kişinin paydaş olduğu, davalı Kadir’in kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, keza davalı Cafer’in da dava tarihi itibariyle taşınmazda bir hakkının olmadığı ve 19.11.2013 tarihli bilirkişi rapor ve krokisine göre her iki davalının dava konusu taşınmazda ( E ) harfi ile gösterilen 100.000 m² lik bölümü tarla olarak kullandıkları anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davalı Cafer’in dava dışı paydaştan pay satın aldığı, bu nedenle davalı Cafer yönünden davanın paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası olarak görülmesi gerektiği, dava konusu taşınmazda davacıların kullanabileceği bir bölümün bulunduğu bu nedenle intifadan men olgusunun gerçekleşmediği, diğer davalı Kadir’in ise taşınmazı kendi adına kullandığına ilişkin bir delil bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, davalı Cafer’in çekişmeli taşınmazda 03.06.2013 tarihinde satış suretiyle 29/1600 pay edindiği, böylece dava konusu 2 parselde paydaş haline geldiği, bu davalı bakımından davanın paydaşın paydaş aleyhine açtığı dava şekline dönüştüğü ve Türk Medeni Kanununun 688 ve devam eden maddelerinde öngörülen hükümlerin gözetilmek suretiyle davanın çözüme kavuşturulması gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir.
Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, ” ahde vefa” kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; hükme esas alınan 19.11.2013 tarihli bilirkişi rapor ve krokisine göre davacıların taşınmazda kullandıkları veya kullanabilecekleri bir bölümün bulunmadığı anlaşılmakta olup, bu kapsamda bilirkişi raporu ve dosya muhtevası ile çelişkili mahkeme gerekçesinin doğru olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca; davalı Cafer’in dava konusu taşınmazda kayden pay edindiğine göre öncelikle tüm paydaşlar arasında çekişmeli taşınmazda harici bir taksim olgusunun bulunup bulunmadığı saptanmalı, harici bir taksim olgusu varlığının belirlenmesi halinde sonradan pay satın alan kişiyi bağlayabilmesi bakımından Türk Medeni Kanununun 695. maddesi hükmü uyarınca tapuya şerh verilip verilmediğinin tespiti, yok eğer bir taksim bulunmuyorsa tüm paydaşları kapsar şekilde taşınmazın kullanımı bakımından fiili bir durum yaratılıp yaratılmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, saptanacak bu olgu karşısında 3. kişi konumunda olan davalı Kadir’in durumunun tartışılması, böyle bir durumun bulunmaması halinde ise davacılar yönünden intifadan men olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti gerektiği kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca; yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacılar vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.