Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/8271 E. 2015/8317 K. 04.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8271
KARAR NO : 2015/8317
KARAR TARİHİ : 04.06.2015

MAHKEMESİ : GÖRELE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/02/2014
NUMARASI : 2012/182-2014/104

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı S.. Y.. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-

Dava, tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları İ..Y..’ın 2001 yılında işlemiş olduğu bir suçtan dolayı hakkında tazminat davası açılır düşüncesi ile tapulu 2 parça taşınmazını davalı oğullarına satış göstermek suretiyle devrettiğini, murisin amacının olası bir tazminat davası açılması halinde üçüncü kişilerden mal kaçırmak olduğunu, sözkonusu taşınmazların kadastro tespitleri sırasında …. ada 2 ve 27 parsel numaraları ile davalılar adına tespit ve tescil edildiğini, yine murisin …. ada 1 parsel sayılı taşınmazını da davalılara aktardığını, temliklerin muvazaalı olup, miras haklarından yoksun kaldıklarını ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescile, mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı S.. Y.., 1977 yılından beri murisin yanında çalıştığını, dava konusu yerlerin çalışması karşılığı verildiğini savunmuş, davalı A.. Y.., davaya itirazının olmadığını, veraset ilamındaki paya göre karar verilmesini istediğini bildirmiştir.
Mahkemece, mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazları yayla davası sonucu davalı çocuklarına muvazaalı olarak devrettiği, öte yandan davalılardan A… S..’in ikinci celse açılan davayı kabul ettiği gerekçesi ile, miras payı oranında iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiş, karar davalı S.. Y.. tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan İ..Y..’ın ….ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki payı ile, 11.05.1966 tarih ve 10 sıra numarasında kayıtlı taşınmazı ve 29.07.1966 tarih ve 22 sıra numarasında kayıtlı taşınmazını 19.04.2002 tarihinde davalı oğullarına satış göstermek suretiyle devrettiği, 2010 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında 10 sıra nolu tapunun davaya konu …. ada 27 nolu parsele, 22 sıra nolu tapu kaydının ise 308 ada 2 nolu parsele revizyon görerek davalılar adına tespit ve tescil edildiği, 1928 doğumlu olan murisin; 30.10.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları ile davalı çocuklarının kaldığı, dava dışı mirasçının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre; davada dayanılan hukuki sebebin muris muvazaası değil, taraf muvazaası olduğu, davacıların da, murise teban eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen 6098 s. Türk Borçlar Kanunun 19. (818 s. Borçlar Kanunun 18.) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Türk Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşaî) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasî) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb’an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunun (HMK) 200 ve 201. (1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 288. ve 290.) maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 203. (HUMK’nun 293.) maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde bile olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış yargısal içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılmış değildir.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede hata yapılarak sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Davalı S.. Y..’ın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedene hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.