YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/747
KARAR NO : 2014/15489
KARAR TARİHİ : 13.10.2014
MAHKEMESİ : DATÇA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2012
NUMARASI : 2011/115-2012/314
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ……raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın kayden malik olduğu dava konusu 2203 parsel sayılı taşınmazın 10/02/2005 tarihli resmi senetle mirasbırakan Z..O…tarafından dahili davalı İ.. O..’a satıldığı; taşınmazın daha sonra 30/03/2006 tarihli işlemle İ.. O.. tarafından M..A..O..a, M..Al..O..’ın 28/09/2009 tarihli işlemle Ö.. Ş..’e, Ö.. Ş..’in ise taşınmazı eldeki davanın açılmasından sonra 08/06/2011 tarihinde İ.. O..’a satış suretiyle devrettiği; davacının anılan devirlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile miras payı oranında tescil talebi ile eldeki davayı açtığı, murisin 11/06/2010 tarihinde öldüğü ve geride mirasçı olarak davacı kızı Nebahat, dava dışı kızları N..N..S.ve davalı İnan’ın babası Yaşar’ın kaldığı anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Eemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; yargılama sırasında dinlenen tanıklar tarafından mirasbırakanın emekli maaşı aldığı beyan edilmiş ise de, böyle bir maaşın olup olmadığı, alınıyorsa kimin tasarrufunda bulunduğu ve bu maaşla mirasbırakanın bakımının sağlanıp sağlanmadığı hususu Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde araştırılmamıştır. Ayrıca dosya içeriğinden mirasbırakanın dava konusu parsel dışında 112 Ada 97 parselde bulunan 5/20 payını 10/10/2006 tarihli resmi senetle davalı İnan’a satış suretiyle temlik ettiği, mahkemece bu taşınmazın satış ve ölüm tarihi itibari ile değerinin tespit edilip değerlendirilmediği, bu konuda da yeterince araştırma ve inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen olgular ve belirtilen ilkeler dikkate alınarak mirasbırakanın davalıya yaptığı tüm temliklerin ve varsa maaş gelirinin tespiti ile, mirasbırakanın davalıya yaptığı temlikte asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.