Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/7358 E. 2015/7992 K. 01.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7358
KARAR NO : 2015/7992
KARAR TARİHİ : 01.06.2015

MAHKEMESİ : ADANA 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/01/2014
NUMARASI : 2012/1004-2014/101

Taraflar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Gülay Bahçavan’ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.

KARAR

Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı Z..D..’in malik olduğu 15, 23, 28, 114 ve 350 sayılı parsellerin tapu kaydında malikin adının “Zöhre” olarak yanlış yazıldığını, soyadının ise hiç yazılmadığını ileri Sürerek tapu kayıtlarında malik adı ve soyadının “Z..D..” olarak düzeltilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HUMK’nun 389., yine HMK’nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HUMK’nun 381.maddesinin son fıkrasının HMK’nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda “davanın kabulüne” karar verildiği halde gerekçeli kararda dava konusu edilen …. ada 15 parsel ve ….. ada 114 parsel sayılı taşınmazlar hakkında hüküm kurulmamak suretiyle kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Kabule göre de; taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür işlerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.
Bu tür işlerde mahkemece sağlıklı bir inceleme yapılmalı ve kayıt maliki ile ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Bu saptama yapılırken de aşağıda açıklanan yöntem izlenmelidir:
1-Kimlik bilgilerinde düzeltme yapılması veya tespiti istenen talep konusu taşınmazların tapu kayıtları (ilk tesis ve tedavülleriyle) ve kadastro tutanakları (tespit ve tescile esas alınan tüm dayanak belgeleriyle) ayrıca taşınmazlar kadastrodan sonra edinilmişse buna ilişkin tüm belgeler ile birlikte getirtilmelidir.
2-Nüfus müdürlüğünden, talep konusu taşınmazların tapu kayıtlarında malik olarak görünen kişi ile aynı kimlik bilgilerine sahip bir başka kişi veya kişilerin nüfus kayıtlarında bulunup bulunmadığı araştırılmalı, mevcut ise bu kişi veya kişiler duruşmaya çağrılarak talep konusu taşınmazlarda mülkiyet hakkı iddiaları bulunup bulunmadığı kendilerinden sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişilerin nüfus kayıtları, tapu kayıtları ve dayanakları ile bağlantı kurulacak şekilde incelenmelidir.
3-Taşınmazın bulunduğu yerleşim yerinde zabıta aracılığı ile kayıt maliki ile aynı ismi taşıyan başka kişi veya kişilerin bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır.
4-İstem konusunda tanıklar dinlenmelidir.
5-Tüm bu araştırmalar sonucu hâlâ kesin bir kanaat oluşmamış ise mahallinde keşif yapılarak; tanıklar ve varsa tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenmelidir.
Açıklanan bu hususlar çerçevesinde yapılacak inceleme ve araştırma sonucu, tapu ve nüfus bilgileri arasında bağlantı ve tutarlılık sağlandığında talebin kabulü yoluna gidilmelidir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Şöyle ki; dava konusu taşınmazların ilk tesis ve tedavülleriyle birlikte tapu kayıtları, çap kayıtları, tespit ve tescile esas alınan tüm dayanak belgeleriyle birlikte kadastro tutanakları ve dayanak tapu kayıtları son gittileri ile birlikte dosyaya getirtilmeksizin, nüfus kayıtları tapudaki haliyle sorulmadan, mevcut tapulama tutanakları ile örtüşecek şekilde nüfus kayıtları araştırılmaksızın karar verilmiş olması isabetsizdir.
Hâl böyle olunca, 10.4.1992 gün, 1992/7 Esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde dava konusu edilen 15 ve 114 parsel sayılı taşınmazlar hakkında da bir karar verilmesi, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, kayıt maliki ile davacının mirasbırakanının aynı şahıs olup olmadıklarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, tapulama tutanaklarındaki anlatım ile örtüşecek şekilde davacının mirasbırakanı ve üst soyuna ilişkin nüfus kayıtlarının araştırılması gerekirse mahallinde yeniden keşif yapılarak tespit edilecek mahalli bilirkişilerin taşınmaz başında dinlenilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşturacak şekilde ve kabule göre de noksan soruşturma ile yetinilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 01.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.