Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/6907 E. 2015/8244 K. 03.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6907
KARAR NO : 2015/8244
KARAR TARİHİ : 03.06.2015

MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/01/2014
NUMARASI : 2012/696-2014/5

Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, davalılardan A..D..’ya güvenerek 4965 parsel sayılı taşınmazın 250.000,00 TL’dan az olmamak üzere satışı konusunda vekalet ve talimat verdiğini, ancak vekilin taşınmazı 134.000,00 TL bedelle diğer davalı, eşi B.. D..’ya sattığını öğrendiğini, davalıların birlikte hareket ederek kendisini zarara uğrattıklarını ileri sürerek tapu iptali-tescil olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davalılar, davacının bir başka arsasının satışına yardım ettiklerini, o arsanın satış bedeli olarak dava konusu taşınmazdaki payın davacıya devredildiğini, muhtelif tarihlerde davacıya verdikleri borçlara karşılık ve üzeri bedelin ödenmesi suretiyle 134.000,00 TL karşılığında taşınmazı satmayı teklif etmesi üzerine dava konusu taşınmaz payının bedelinin davacıya ödendiğini, davacının satış işlemlerinin gerçekleştirilmesi için vekaletname verdiğini, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalılar arasındaki satışın muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu tarla vasıflı taşınmazdaki 2/7 pay 23.10.2012 tarihinde satın alma ile davacı adına kayıtlı iken davacının davalı Alaattin’e verdiği 23.10.2012 tarihli vekâletname kullanılmak suretiyle Alaattin tarafından 3.12.2012 tarihinde 134.000,00 TL bedelle davalı Behice’ye satış yoluyla temlik edildiği, davalıların karı-koca oldukları, davacının vekilini 10.12.2012 tarihinde vekillikten azlettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, vekil edenin gerçek iradesi ile vekilin bu iradeye uygun hareket edip, etmediği ve zararlandırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Ne var ki, mahkemece vekâlet görevi kötüye kulanılarak taşınmazın temlik edildiği iddiası bakımından hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde iddia ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanarak gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, davacının talimatının gözönünde tutulması, taraflar arasında eğer bir borç ilişkisi varsa davacının davalılara ne kadar borcunun olduğunun araştırılması, temliklerin iradi mi yoksa vekâlet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle mi gerçekleştirildiğinin toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek açıklığa kavuşturulması, davanın niteliği gereği tanıkların yeniden dinlenilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalıların açıklanan yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.