Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/6096 E. 2015/5602 K. 16.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6096
KARAR NO : 2015/5602
KARAR TARİHİ : 16.04.2015

MAHKEMESİ: ÇORUM 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/12/2013
NUMARASI : 2013/395-2013/309

Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, mirasbırakan ……………..’nin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 161 ada 61 parsel ile 214 ada 1 parsel sayılı taşınmazları oğlu davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satışın gerçek olmadığını ileri sürerek muris muvazaası nedeniyle tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında, 14.03.2012 tarihinde, davacı Pakize bakımından davanın atiye bırakıldığını bildirmişlerdir. Davalı, dava konusu taşınmazın satışının gerçek olduğunu, mal kaçırma kastı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi ……………….’ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, mirasbırakanın davalıya yaptığı temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kanıtlanamadığına göre; davacıların temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 2.50.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 16.04.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

– KARŞI OY-

Dava; muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Muris Süleyman dava konusu taşınmazlarını oğlu davalıya satış suretiyle devretmiştir. Çözümlenmesi gereken husus yapılan bu işlemin muvazaalı olup olmadığının tespitinden ibarettir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Borçlar Kanunu’nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı tarafın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya döndüğümüzde; davalı, murisin tek oğlu olup muris ile aynı yerde yaşamakta, murisin taşınmazlarını tasarruf etmektedir. Bu gayrımenkullerden elde edilen gelirlerin muris ile davalı arasında harcandığı anlaşılmaktadır. Murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinden 30.000,00TL nakit çıkmıştır. Ayrıca sağlığında hayır işlerine önem verdiği bu yönde harcamalar yaptığı da bilinmektedir. Buradan hareketle murisin ekonomik durumunun iyi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Yine murisin emekli olmadan önce ödenen pirim borçlarının bir kısmının davalı tarafından ödenmesi, bu bedelin murisin mallarından kazanılan gelir olduğu gerçeğini de değiştirmemektedir.Dava konusu taşınmazların murisin ölüm tarihinden yaklaşık iki ay önce devredilmesi, emekliliğin ise bundan yaklaşık dört yıl önce olması, diğer yandan 2002 yılında da dava konusu olmayan birçok taşınmazın muris tarafından davalıya devredilmesi, murisin bu taşınmazları, emekli tarihinde ödenen pirim karşılığı olarak verdiğinin kabulüne imkan bırakmamaktadır.Sonuç itibariyle; dosya kapsamı ile murisin iradesinin mirasçısı olan kızlardan tek oğlu olan mirasçısı lehine mal kaçırmak olduğu bu suretle muris muvazaasının gerçekleştiği sabit olmakla davacıların davasının kabulü ve bu gerekçelerle kararın bozulması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.