YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5479
KARAR NO : 2015/5140
KARAR TARİHİ : 09.04.2015
MAHKEMESİ : ERDEMLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/12/2013
NUMARASI : 2012/391-2013/558
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Davacı, 195 ada 1 nolu imar parselinin maliki olduğunu, imar uygulaması sırasında davalıya ait bir kısım taşınmazın, kendi parseli içine alındığını, davalının bunu bilmesine rağmen taşınmazı boşaltıp teslim etmediğini ileri sürerek, 225 m2’lik bölüme elatmasının önlenmesine ve bu bölümde bulunan ağaçların sökülmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeye konu yerin tapulu taşınmazı olup, 50 yıldır kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, imar uygulaması neticesinde davalıya ait bir kısım ağaçların davacının imar parseli içinde kaldığı, ancak ağaçların 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi kapsamına giren bir yapı durumunda olmadığı ve bu nedenle kaim bedel ödenmesine gerek olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, davalının maliki olduğu .. ve .. nolu kadastral parsellerinin bir bölümünün 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca yapılan imar şuyulandırılması neticesinde davacı adına kaydedilen çekişmeye konu .. ada.. nolu imar parseli içerisinde kaldığı, yıkımı talep edilen ağaçların aynı Yasanın 5. ve 20. maddesinde belirtilen yapı niteliğinde olmadığı belirlenmek suretiyle, kaim bedel ödenmesine gerek olmadan elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur.
Ne var ki, keşifte yapılan ölçümün ve düzenlenen bilirkişi raporunun hüküm vermeye yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere, çaplı taşınmaza elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle çap kaydının ya da kayıtlarının getirtilerek tarafların tüm delilleri toplanılmalı, dosya keşfe hazır hale geldikten sonra yapılacak uygulamada, çekişmeli yer ile tarafların ellerinde bulunan kısımların sınırları alınacak ortak beyanlarına göre açıklığa kavuşturulmalı, gerektiğinde bu yön taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmalıdır. Daha sonra belirlenen bu durum gözönünde tutularak hazır bulundurulan kadastro fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilere kadastro sırasında konan nirengi noktalarından, bunlar yoksa hem paftada hem arazide mevcut sabit noktalardan yararlanılarak hassas aletlerle kadastral yöntemlere uygun biçimde ölçüm yaptırılmalı; bilirkişilerden uygulamayı yansıtan, infazı sağlamaya yeterli ve özellikle davacı tarafın taşınmazına bir tecavüzün bulunup bulunmadığını, varsa miktarını açıkca gösteren kroki ve rapor alınmalıdır.
Somut olayda, hükme esas alınan fen bilirkişisinin ne şekilde ölçüm yaptığı keşif tutanağında yazılı olmadığı gibi, bu konuda bilirkişinin raporunda da bir açıklamanın yeralmadığı, öte yandan hassas ölçüm yapıldığını gösteren ölçüm verilerinin de raporda bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davalının delil olarak dayandığı ve evrak arasına sunduğu 13.08.2012 tarihli aplikasyon krokisi de bilirkişilerce değerlendirilmiş değildir.
Hâl böyle olunca, mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile hassas aletler kullanılarak yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda yeniden keşif yapılması, davalının sunduğu aplikasyon krokisi de değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, çekişmeli taşınmaza tecavüzün oluşumunda davalının bir kusurunun bulunmaması, yasal ve kamusal bir tasarrufla gerçekleştirilen uygulama nedeniyle davalının iradesi dışında taşkınlığın gerçekleşmesi, başka bir deyişle, davalının 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinin koruyuculuğundan yararlanması karşısında, davanın açılmasına davalının sebebiyet verdiğinden söz edilemiyeceğinden, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yargılama giderleri ile bu giderlerden sayılan vekalet ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulmuş olması da doğru değildir.
Kabul tarzı itibariyle de; davacı dava dilekçesinde açıkça davaya konu taşınmazının 225 m2’lik bölümüne elatmanın önlenmesine karar verilmesini istediği halde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “taleple bağlılık” ilkesini düzenleyen 26. maddesi gözardı edilerek talep aşılmak suretiyle 230 m2 üzerinden elatmanın önlenmesine karar verilmiş olması da isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.