YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5277
KARAR NO : 2015/5232
KARAR TARİHİ : 09.04.2015
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/10/2013
NUMARASI : 2009/230-2013/538
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakan babaları S. V.’nın .. ada .. parsel sayılı taşınmazdaki 31/370 payını satış göstermek suretiyle davalı ikinci eşine devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil istekli eldeki davayı açmışlardır.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, gerçekte çekişme konusu taşınmazın bedelini kendisinin ödediğini ancak muris adına tapuya tescil edildiğini bu sebeple murisin taşınmazı devrettiği belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan S. V.’nın arsa vasıflı .. ada ..parsel sayılı taşınmazdaki 31/370 payını 01.11.2007 tarihinde satış suretiyle ikinci eşi olan davalıya devrettiği, mirasbırakanın 05.11.2007 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak ilk eşinden olma davacı çocukları Alev, Ayten, Arzu, Zeynep ile dava dışı kızı Türkan ve davalı ikinci eşi Döndü’nün kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, davacılardan Arzu tarafından muris S. V. aleyhine nafaka isteğiyle açılan Kadıköy 1. Aile Mahkemesinin 2006/772 Esas ve 2006/49 Karar sayılı dava dosyasında murisin bizzat duruşmada “…ben silahlı kuvvetlerinde hizmetli olarak görev yaparken şuan emekli oldum. Emekli ikramiyem ile başımı sokacak bir ev aldım..” şeklinde beyanda bulunduğu, murisin çekişmeli taşınmaz haricinde başka bir mal varlığının olmadığı, öte yandan davalı tarafın taraf muvazasına dayalı savunmasının 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince yazılı delil ile kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacılarıın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.