Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/4958 E. 2015/5218 K. 09.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4958
KARAR NO : 2015/5218
KARAR TARİHİ : 09.04.2015

MAHKEMESİ : İSTANBUL 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/11/2013
NUMARASI : 2011/420-2013/516

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, (bedel isteğinin) kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil, olmadığı takdirde tenkis, ıslah ile bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi A. G.’in kayden paydaşı olduğu .. ada .. parsel sayılı taşınmazdaki 2/8 payını muvazaalı satış işlemi ile ikinci eşinden olma oğlu davalı Cevat’a temlik ettiğini, Cevat’ın da bu payı, intifa hakkını üzerinde tutarak çocukları olan diğer davalılara devrettiğini, satış işlemlerinin murisin ilk eşinden olma çocuklarından mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve miras payı oranında tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ıslah yolu ile talebini bedele dönüştürerek 30.333,68.-TL’nin faizi ile birlikte davalı Cevat’tan tahsil edilmesini istemiştir.
Davalı Cevat, davacının muris Ayşe’nin mirasçısı olmadığını, mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin davanın devam ettiğini, çekişmeli payı gerçek bir satış işlemi ile satın aldığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, murisin temlik işlemini mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirdiği, ancak davalılardan edinen son kayıt maliklerinin taşınmazı muvazaalı olarak satın aldıkları yönünde herhangi bir delil ileri sürülmediği gerekçesiyle bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriği ile, temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak ıslah dilekçesi doğrultusunda bedel isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Öte yandan, son kayıt malikleri E. Ö. ve N. D. davalı olarak davada yer almadıklarına göre onlara yapılan temlikler yönünden kötü niyet iddiasının kanıtlanıp kanıtlanmaması da sonuca etkili değildir. Ayrıca, davalılar Bayram, Gönül ve Cevdet hakkındaki dava esas yönünden reddedilmiş olduğundan bu davalılar lehine dava değeri üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru olup, davalının tüm, davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacı vekili 03.10.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile, bedel isteğinin yanı sıra faiz de talep etmiş olmasına rağmen, mahkemece faiz konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2015 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil, olmadığı takdirde tenkis, ıslah ile taşınmaz bedelinin miras payı oranında tahsili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, miras bırakanın davalı Cevat’a yaptığı temlikin muvazaalı olduğu diğer davalıların Cevat’ın çocukları oldukları için ilk işlemin muvazaalı olduğunu bildikleri ve kötüniyetli oldukları kabul edilerek ıslah talebi doğrultusunda davacı payı oranında taşınmaz bedelinin davalı Cevat’an tahsiline karar verilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, mirasbırakan A. G.’in .. ada … parsel sayılı taşınmazdaki (2/8 ) payını oğlu Cevat’a 13.06.2002 tarihinde satış suretiyle devrettiğini, davalı Cevatın’da kendi miras payı ile birlikte toplam (5/8) payını çocukları davalılar Cevdet, Bayram ve Gönül’e 27.12.2006 tarihinde satış suretiyle temlik ettiğini, satış işlemlerinin ilk eşten olan çocuklarından mal kaçırmaya yönelik ve muvazaalı olduğunu iddia etmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; muris muvazaasına dayalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bu durumda; miras bırakan Ayşe’nin davalı Cevat’a yaptığı pay temlikindeki kastının ne olduğu, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlem yapılıp yapılmadığını davacı ispatla yükümlüdür.
Bilindiği üzere; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Türk Medeni kanununun ispat yükünü düzenleyen 6.maddesinde yer alan bu düzenleme ile genel bir ispat kuralı konulmuştur.
Hukukumuzda ispat yüküne ilişkin ikinci düzenleme Hukuk Muhakemeleri kanunun 190. maddesinde yer almış, HMK 190/1 maddesinde “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” düzenlemesi ile ispat yüküne ilişkin temel kural belirlenmiştir.
1086 sayılı HUMK’nun 179/3. bendi ve bu hükme benzer şekilde düzenleme getiren 6100 sayılı HMK’nun 119/e,f bendleri ile davacının iddiası ile iddialarının dayanağı olan bütün vakıalar ve delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtilmesini zorunlu kılmaktadır.
Davacı, dava dilekçesinde; mirasçılık belgeleri, nüfüs kayıtları, tapu kayıtları, 13.06.202 tarihli ve 27.12.2006 tarihli resmi satış işlemleri, 34.M.0395 plakalı araç trafik kayıtları, Şişli 3 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/618 Esas sayılı dosyası, keşif, bilirkişi incelemesi, tanık beyanı ve her türlü delile dayanmış, 14.02.2012 tarihli delil listesinde ise, tanık hariç dava dilekçesinde dayandığı delilleri sıra numarası ile bildirerek delillerinin toplanmasını talep etmiş, tanık bildirmemiş ve dinletmemiştir.
Somut olayda; belirtilen ilkeler değerlendirildiğinde mirasbırakanın davalı Cevat’a pay temlik ettiği 13.06.2002 tarihinde mal satmaya ihtiyacının olup olmadığı, davalının alım gücünün bulunup bulunmadığı, miras bırakanın taraflarla olan beşeri ilişkileri miras bırakanın temlikteki kastı özellikle de mal kaçırma iradesiyle satış yapıp yapmadığı ispat edilememiş mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektirecek bir sebebin varlığı kanıtlanamamıştır. Bedel farkı tek başına muvazaanın kanıtı sayılamaz.
Bu durumda; HMK’ nun 190., TMK’nun 6. maddeleri uyarınca davacıların muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı, bir başka ifade ile temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmakla davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, işlemin muvazaalı ve esastan kabul kararının doğru olduğı yönündeki sayın çoğunluk görüşüne belirtiğim gerekçelerle katılamıyorum.