YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4876
KARAR NO : 2015/4649
KARAR TARİHİ : 02.04.2015
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/09/2013
NUMARASI : 2012/248-2013/493
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri A. D.’nın .. ada . parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payını 08.02.2011 tarihinde satış göstermek suretiyle eşit olarak davalı çocuklarına devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun ileri sürerek, tapu iptal ve muris adına tescile, mümkün olmadığı takdirde payları oranında tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, ölene kadar murisin alt katlarında oturduğunu, sürekli gözetip destekte bulunduklarını, dava konusu taşınmaz üzerine kazançları ile bina yapılması sebebi ile murisin maddi emeklerine bir değer biçip kalanı da elden ödeyerek payı devraldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakanın davalılara yapmış olduğu pay temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan A.D.’nın .. ada .. parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını 08.02.2011 tarihinde satış suretiyle davalı çocuklarına devrettiği, 1930 doğumlu olan murisin 21.09.2011 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak taraf olarak yeralan çocukları ile dava dışı oğlu H. D.’nın kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 701 ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK’nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (11.10.1982 tarih 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Hal böyle olunca, davanın terekeye iade istemli olarak açıldığı gözetilerek, davada taraf olarak yeralmayan dava dışı mirasçı Hüseyin Durkaya’nın davaya olurunun alınması ya da miras şirketine Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de; mirasbırakanın başka malvarlığının olup olmadığı belirlenmeden ve muris ile davalıların temlik tarihindeki ekonomik ve sosyal durumları araştırılmadan sonuca gidilmiş olması da doğru değildir.
Davalıların temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.