Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/4850 E. 2015/4648 K. 02.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4850
KARAR NO : 2015/4648
KARAR TARİHİ : 02.04.2015

MAHKEMESİ : BEYŞEHİR SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/12/2013
NUMARASI : 2013/384-2013/840

Taraflar arasında görülen tespit davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Davacılar, mirasbırakanları F. N.’nın .. parseldeki ½ payının 1993 yılında aynı köyden A.N. isimli kişiye satış gösterilmek suretiyle devredildiğini öğrendiklerini, ölü A. N.’nın eşi ile yaptıkları görüşmede böyle bir satıştan haberdar olmadığını söylediğini, zaten evveliyattan beri taşınmazın kendi tasarruflarında olduğunu, resmi akitteki imzanın mirasbırakanları tarafından atıldığına inanmadıkları gibi, resmi akitteki imzanın da eksik olduğunu ileri sürerek, imza incelemesi yapılarak taşınmazın devrine dayanak resmi akitteki imzanın murislerine ait olup olmadığının tespitine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı vekili, idarelerince yapılan hata bulunmadığından taraf ehliyetlerinin bulunmadığını, davanın kayıt malikine yöneltilmesi gerektiğini, eda davası açılması gereken hallerde tespit davası açılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın açıldığı Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesince dava dilekçesinin görev yönünden reddine ilişkin kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi üzerine dosya görevli Beyşehir Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ve mahkemece yapılan yargılama neticesinde; eda davasının açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; 01.11.2011 tarihinde yürülüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ”Tespit Davası” başlıklı 106. maddesinin 1. fıkrasında; Tespit davası yoluyla mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir” hüküm altına alınmıştır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 383. maddesinde de; Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece Sulh Hukuk Mahkemeleri ” olduğu belirlenmiş, çekişmesiz yargı işlerinin nelerden ibaret olduğu ise aynı Kanunun 382. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde düzenlemesinde de; Kanunda çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir.
Öte yandan; aynı Kanunun 2. maddesinde de; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, Asliye Hukuk Mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. ” hüküm altına alınmıştır.
Somut olaya gelince, iddianın ileri sürülüş biçiminden, sahteliğinden şüphe duyulan resmi senedin malvarlığına ilişkin olduğu gözetildiğinde, davanın HMK’nin 2. maddesi kapsamında kaldığı ve görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu açıktır.
Hal böyle olunca; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c ve 115. maddeleri gereğince, görev dava şartlarından olup mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırması gerektiğinden, davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik karar verilmesi gerekirken değinilen hususun gözardı edilerek işin esası hakkında karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.