Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/4533 E. 2015/12942 K. 10.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4533
KARAR NO : 2015/12942
KARAR TARİHİ : 10.11.2015

MAHKEMESİ : BABAESKİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/11/2013
NUMARASI : 2012/296-2013/516

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.11.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı A.. T.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları A. T.’nun, aralarının açık olması sebebi ile 232 parsel sayılı taşınmazı ile 30 ada 19 parsel sayılı taşınmazını 25.11.2008 tarihinde davalı oğluna satış göstermek suretiyle devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, anılan taşınmazların kendi katkıları ile satın alındığını, murisin ayrı bir davaya konu yapılan traktörünü de davalıya aktardığını ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, murisin yapmış olduğu vasiyetnamede, davacıların yaptıklarının anlatıldığını, davacıların sağlığında mirasbırakanı uzunca bir süre arayıp sormadıklarını, murise ait kavak ağaçlarının bedelini zimmetlerine geçirdiklerini, mirasbırakanla kendisinin ilgilendiğini, çekişmeye konu taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, satış bedelinin bir kısmının elden bir kısmının ise banka kanalı ile ödendiğini, davacıların miras haklarını ise vasiyetname içeriğine göre cebir, tehdit ve hile ile almış olduklarını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişmeye konu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mirasbırakan A.T.’nun 30 ada 19 parsel sayılı taşınmazı ile 232 parsel sayılı taşınmazını 25.11.2008 tarihinde satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği, 1928 doğumlu olan murisin 09.08.2011 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davanın tarafı olan çocukları ile dava dışı eşi Z.T.’nun kaldığı kayden sabittir.

Bilindiği üzere; ugulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın eşi, taraflarında annesi olan ve davanın kabulü halinde menfaati bulunan dava dışı mirasçı Z. T. tanık olarak vermiş olduğu beyanında; ”mirasbırakanın ölümünden evvel 5 yıl hastalık çektiğini, bakıma ihtiyacının olup, kendisinin elinden geldiği kadar baktığını, davalının da emekli olup yardımcı olmak üzere yanlarına geldiğini, geceleri uyuyamayan murise nöbetleşe baktıklarını, murisin herşeyi ile davalının ilgilendiği, mirasbırakanın hastalığı ve ameliyatı sebebi ile birçok masraf yapıldığını, İstanbul’a tedavi için gidip geldiklerini, evlerine tadilat yapılıp eşya alındığını, bütün masraflara davalının katlandığını, buna karşılıkta murisin çekişme konusu yerleri verdiğini” ifade ettiği, öte yandan; murisin de Pehlivanköy Noterliğinde düzenletmiş olduğu 18.11.2009 tarihli vasiyetnamesinde de açıkça; ” Oğlum A.. T.. bugüne kadar her işte yardımcı olmuş, Ankara’da oturmasına rağmen yılın 7-8 ayı yanımızda haftalarca ailesinden ayrı kalmakta, elinden geldiğince her fedakarlığı göstermekte olduğundan” demek suretiyle davalının kendisi ile ilgilendiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Belirtmek gerekir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; başka taşınmazları da olan mirasbırakanın, dava konusu taşınmazların temlikinde gerçek irade ve amacının mirastan mal kaçırma olmadığı, davalının kendisi ve eşi ile ilgilenmesi, maddi ve manevi destekte bulunmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.