Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/4524 E. 2015/4666 K. 02.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4524
KARAR NO : 2015/4666
KARAR TARİHİ : 02.04.2015

MAHKEMESİ : ÇAL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/12/2013
NUMARASI : 2012/133-2013/268

Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, mirasbırakanları Ali ve ………..’nun kayden maliki oldukları 4 ada 33, 4 ada 73 ve 251 ada 42 parsel sayılı taşınmazlarını, torunları olan davalıya satış suretiyle temlik ettiklerini, devir işlemlerinin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve miras payları oranında tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, murislerin bakıma muhtaç durumda olmaları ve herhangi bir gelirlerinin olmaması nedeniyle çekişme konusu taşınmazları satışa çıkardıklarını, gerçek satış işlemi ile satın aldığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, murislerin davacılar ile uzun yıllar küs olduklarını ve kendilerine bakmadıkları için davacılar aleyhine nafaka davası açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ……………’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan deliller ile, mirasbırakan Ayşe ve ……………’nun çekişme konusu taşınmazları mirasçılarından mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak davalı torunlarına temlik ettikleri saptanarak yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Ayrıca, muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davalarda dava değeri, taşınmaz ya da taşınmazların belirlenen değerinin davayı açan mirasçı ya da mirasçıların, miras paylarına isabet eden miktarı olup; mahkemece davanın kabul edilmesi halinde, hüküm altına alınacak harcın bu değer üzerinden hesaplanması gerektiği gibi, davacı yararına takdir edilecek vekalet ücretinin de noksan harcın ikmal edilmesi durumunda bu değer üzerinden belirlenmesi gerektiği şüphesizdir. Somut olayda, davacıların miras paylarına isabet eden dava değeri üzerinden değil de, taşınmazın tamamının değeri üzerinden fazla harca ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de, bu husus açıkça temyiz edilmediğinden bozma sebebi yapılmamıştır. Açıklanan nedenden ötürü, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 3.555.00.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 02.04.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
– KARŞI OY-
Dava, muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Mahkemece, davacıların payları gözetilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yerel mahkeme, harç hesabı yaparken davacıların payları oranında hesaplama yapması gerekirken taşınmazların tamamının değerleri toplamı üzerinden harç hesaplamış ve 4.740,00 TL toplam harç alınmasına karar vermiştir. Davacılar tarafından yatırılan peşin harç 1.188,00TL dir. Taşınmazların keşfen belirlenen dava tarihindeki değerleri toplamı 56.700,00TL olup her bir davacının 1/3 oranında payı olmakla bu değerin 2/3 ü ne karar tarihi itibariyle isabet eden nispi harç miktarı,(harç oranı %068,31 olduğundan )3.160,00Tl dir. Bu miktardan peşin yatırılan 1.188.00TL nin mahsubu ile davalıdan alınması gereken eksik harç 1.972,00TL olması gerekirken 3.552,00TL alınmasına karar verilmiştir. Bu hususlarda daire çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
İhtilaf konusu; taraflarca temyiz olmamasına rağmen yanlış hesaplanan, fazla alınmasına karar verilen harç nedeniyle hükmün bozulması veya düzeltilerek onanması gerekip gerekmediği noktasında düğümlenmektedir. Çoğunluk görüşü açıkça temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmayacağı yönündedir.Peşin harcın veya karar ve ilam harcının eksik alınması halinde bu eksikliğin resen gözetilerek mahkemelerce ve Yargıtayca tamamlatıldığı bütün ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay dairelerinin kabulündedir. Nitekim Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi “Harcı ödenmiyen işlemler: Madde 32 – Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmiyen harcları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme karşısında eksik harç alınması halinde, artık tarafların isteğine ve temyiz edilip edilmediğine bakılmaksızın eksik alınan harç tamamlatılmalıdır.
Somut olayımızda ise harç eksik alınmayıp fazla alınmasına karar verilmiştir. Eğer peşin nispi harç, alınması gereken karar ve ilam harcından fazla olsaydı yine Harçlar Kanunu 31. Madde gereğince “fazlalık istek üzerine geri verilecekti”. Baştan fazla yatırılan bir harç olsaydı, davacı bunu geri isteyecek mahkeme de iade edecekti. Ne varki somut uyuşmazlıkta yapılan, harcın fazla alınmasına karar verilmesidir. Fazla alınan bu harcın, bu kararın harç açısından temyiz edilmemesi nedeniyle (çoğunluk görüşüne göre) artık iadesi de mümkün değildir.Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Kanun önünde eşitlik ilkesini şu şekilde düzenlemiştir “ Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…)(1) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. “
Hak arama hürriyeti ise yine Anayasa’nın 36. Maddesinde “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.(1) Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” Şeklinde,Mahkemelerin bağımsızlığı ise 38. Maddede “ Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Şeklinde düzenlenmiştir.Anayasa’da da açıkça belirtildiği üzere yargı mercileri önünde Devlet ile vatandaş eşittir. Mahkemeler de Devlet ile vatandaş arasındaki ihtilaflarda ortadadır. Ne devletin ne de vatandaşın yanındadır.Bu açıklamalardan sonra Devletin alacağı olan eksik harcı (temyiz olmamasına rağmen ) resen görerek tamamlatan Yargıtay’ ın, devlet lehine fazla alınmasına karar verilen harcın vatandaşa iadesini resen gözetmemesi “kanun önünde eşitlik prensibi”ne de açıkça aykırılık oluşturacaktır.Diğer yandan Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmemesi nedeniyle halen yürürlükte bulunan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 439/2 maddeside şu şekildedir.” Mahkemei Temyiz iki tarafın iddia ve müdafaatiyle mukayyet olmayıp kanunun sarih maddesine muhalif gördüğü diğer esbaptan dolayı da temyiz olunan kararı nakzedebilir“İşte bu nedenlerle temyiz olmasa bile Anayasa’ya ve hukukun genel ilkelerine açıkça aykırı olan yanlışlık temyiz olmasa bile resen düzeltilmelidir.Somut uyuşmazlıkta, bu yanlışlık düzeltilerek kararın onanması yoluna gidilebilecekken, temyiz olmadığı gerekçesiyle “onama” ya karar verilmesi yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.