Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2014/4395 E. 2015/3813 K. 19.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4395
KARAR NO : 2015/3813
KARAR TARİHİ : 19.03.2015

MAHKEMESİ : TEKMAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/06/2013
NUMARASI : 2012/165-2013/92
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi………….. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı; 104 ada 2,4,9 ve 10 parsel, 106 ada 10 , 112 ada 11, 113 ada 1, 114 ada 6,7,13,22,31,32 ve 33, 116 ada 6 ve 16 , 119 ada 1, 120 ada 8,14 ve 38 , 123 ada 8 , 121 ada 9 ve 154 ada 2,3,4 ve 5 parsel sayılı taşınmazların şuuruna malik olmadığı esnada ve iradesi dışında temlikinin sağlandığını, öte yandan vekaletnamenin hile ile alındığını ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davaya karşı beyanda bulunmamışlardır.
Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeye konu edilen 104 ada 2, 9, 114 ada 13 ve 32, 154 ada 2 ve 5 parsel sayılı taşınmazların davacı Abdülbaki Akdağ adına kayıtlı iken; davacıya vekaleten davalı A.. A.. tarafından davalı Besra Akdağ’a 22.09.2010 tarihli resmi akitle satış suretiyle temlik edildiği, temlikte davacı tarafından davalı A.. A..’e verilen Tekman Noterliğince düzenlenmiş 01.12.2009 tarihli ve 570 yevmiye numaralı vekaletnamenin kullanıldığı, ayrıca diğer taşınmazlarda da davalılar M.. A.. ve A.. A.. adlarına 28.04.2009 tarihli kadastro işlemi ile pay ve taşınmaz tescilleri yapıldığı anlaşılmaktadır.
./..
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK’nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ne varki, mahkemece yukarıda açıklandığı biçimde hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.
../…
Hal böyle olunca; öncelikle dava konusu her bir taşınmaz yönünden davalıların edinme nedenlerinin ve dayanaklarının tespit edilmesi, edinme nedenleri farklı olan taşınmazlar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması, ardından hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek ve önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, davacının vekaletname ve temlik tarihlerinde hukuki işlem ehliyetine sahip olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, davacının ehliyetli olduğunun saptanması halinde vekaletnamenin hile ile alındığı ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiaları yönünden inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiği gözardı edilerek eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.